17 Ağustos 2010 Salı
Madrid'de Bir Türk...
11 Nisan 2010 Pazar
Alkışlar Pellegrini'ye...

Eminim ki şu an çoğunuzun içinden, “Alkışlar Pellegrini’ye” başlıklı bir yazıda bu adam ne anlatıyor böyle diyordur. İşte bu yüzden hemen olayı El Clásico’ya bağlıyorum.
Baba ve oğulları arasındaki futbola dair tek çatışmadır El Clásico’nun kahramanları. Babam ve kardeşim Barcelona taraftarıyken, bendeniz Real Madrid fanatiğimdir uzun yıllardan beri. Bu yüzden de bu iki takım karşılaştığında Galatasaray – Fenerbahçe heyecanına benzer bir heyecan hakim olur ailede. Dün akşamki mücadele öncesinde de durum pek değişmedi. Önce memleketten babam arayıp, bu akşam sizi şöyle yaparız, böyle yaparız deyip sinir katsayımı yükselti. Ardından da evde bekleyen kardeşimin Messi hayranlığını abarttığı saçma sapan yorumları çıldırttı beni. Ama uzun süreden beri ilk defa bu kadar emindim Barca’yı eli boş göndereceğimizden ve bu yüzden cevap verme tenezzülünde bulunmadım. Takım bu sezon evinde oynadığı maçlarda tek bir puan bile kaybetmemişken, Ronaldo’nun ve Higuain’in yüksek formları gaza getirmişti belki de beni.
Ancak, Pellegrini denen Şili'li (edit) sağolsun, bütün ümitlerimi yıktı ve bu sezon sevinmek için son şansım olan Real Madrid galibiyetini ellerimden çekip aldı. 2 Diarra’yı birden kenara bırakıp Gago ile başladı oyuna ve utanmadan sıkılmadan Ronaldo’yu da sol açıkta oynattı. Sırf bu yüzden sağ kanattan tek bir kez bile tehlikeli atak geliştiremedik maç boyunca. Sol kanatta da Ronaldo hep ters ayakla almak zorunda kaldı topları, ve bu nedenle etkili de olamadı. Marcelo’nun harika (!) pasları da Higuain’in işini bitirince mucizelere kaldığını anlamıştık galibiyetin. Ama yine de bir umut besledim içten içe. Pellegrini belki ilk defa kafayı çalıştırır da Guti ile Benzema’yı sürer oyuna, Gago’dan da kurtuluruz dedim durdum. Benzema’yı oyuna sürüp onu sol açığa çekecek, Ronaldo sağ açığa kayacak ve Guti’de pas trafiğini yöneterek gol atmamızı sağlayacaktı böylelikle. Ama bu adam önce Marcelo'yu çıkarttı, sonra da Higuain'i. Torpilli Gago’yu da 90 dakika sahada tutarak sonun gelmesinde katkıda bulundu. Diğer tarafta ise Xavi resitali vardı. Messi’nin bu kadar abartıldığı bir dünyada neden kimse bu adamın hakkını teslim etmiyor anlamıyorum. Messi’nin bu sezon attığı çoğu golde, tıpkı dün akşamki maçta yaptığı gibi akıllara zarar ara pasları veren bu adamdan başkası değil.
Bu sezon elde var sıfır. 2 Fenerbahçe, 2 Barcelona mağlubiyeti. Zaten daha fazlasını da kaldıramaz bu bünye. Yeter artık dalga konusu olduğumuz. Arkadaşların dalga geçmesi koymuyor ama babam ve kardeşim de bunu yapınca acı veriyor artık :).
Ve sonuç olarak, yine bana hüsran, yine bana hasret var…
10 Nisan 2010 Cumartesi
Ronaldo Der ki...

- I’m taller and broader than Messi. But seriously, he’s having a terrific season, and he’ll always go down as one of the greats, although let’s not overlook the contribution made by his coach and team-mates.
" Messi'den daha enli ve daha uzunum. Gerçekten mükemmel bir sezon geçiriyor ve ileride daima en başarılılar arasında yer alacak ama takım arkadaşları ve hocasının katkılarını da unutmamak gerekir"...
Bugün yüzümüz güler belki...

21 Şubat 2010 Pazar
6-2'den Tavşan Yapmak

Cristiano Ronaldo hem attı hem attırdı hem de penaltı yaptırdı ve tavşanın oluşmasında başrolü oynadı. Kaka ve Higuain attıkları 2'şer golle tavşanı ortaya çıkardılar. Xabi Alanso da eksik olan kulakları ekledi gon golü atarak.
2 Aralık 2009 Çarşamba
El Classico ve Kız İsteme
Cumartesi gecesi finalini Valencia’nın ve Sevilla’nın aptalca puan kayıpları ile yaptık ailecek. Valencia, Mallorca karşısında 1-0 öne geçtikten sonra oyunu yavaşlatıp maçın bu skorla bitmesi için çalışıp çabaladı ama Mallorca son 10 dakika içinde bulduğu gol ile El Classico’nun olduğu hafta sonunda Valencia’ya şımarma! mesajı verdi. Sevilla maçında da ayrı enteresanlıklar oldu. İlk yarıda Malaga’yı yiyip bitirir dediğim Sevilla soyunma odasına 2-0 geride girdiğinde idrak edebildi bu maçın önemini. İkinci yarıda tek kale oynayıp, baskının kralını yaptılar ama sadece 2-2’ye getirebildiler maçı.
1 Kasım 2009 Pazar
Primera Liga İstatistikleri

Geçtiğimiz yıl, Guardiola'nın Barcelona'sı oynadığı uzay futbolu ile bütün kupaları toplarken, Real Madrid tarafında ise bilhassa Santiago Barnebau'daki büyük hezimet sonrasında acıların çocuğu sendromu yaşanıyordu. Juande Ramos bu rezilliği unutturmak için uzay takımına karşı ikinci Los Galacticos dönemini oluşturmak zorunda kaldı. Bu zaruret dünyanın her köşesindeki futbolseverler için enfes bir armağan oldu.
Sezona hem Barcelona hem de Real Madrid çok hızlı girip galibiyet serileri ile kasıp kavurdular ilk haftaları. Ancak, her iki takımda beklenmedik puan kayıplarıyla ufak çaplı şoklar yaşattı futbolseverlere. Şüphesiz bu dönemdeki en büyük şoku (kupa maçlarını bir kenara bırakıyorum) dün akşam Osasuna deplasmanında son dakikada kalesinde gördüğü gol ile 2 puan bırakan Barcelona yaşattı bizlere.
Bugün oynanacak maçlarla 9 haftayı geride bırakacağımız Primera Liga'ya damgasını aldığı kötü sonuçlarla Atletico Madrid vurdu şüphesiz. 9 maç, 4 beraberlik ve 4 mağlubiyetin yanında sadece ve sadece tek bir galibiyet ile 17. sıradalar puan cetvelinde.Aynı zamanda yedikleri 19 gol ile koca ligin averaj takımı olma madalyasını kimselere kaptırmadılar.
İspanya'da toplam 84 maç oynandı şu ana kadar. Bu maçların 43'ünü ev sahibi takımlar kazanırken deplasman takımları 21 kez galibiyetle döndüler evlerine. Bu süreçte toplam 227 gol atılırken maç başına gol ortalaması 2.7 olarak gerçekleşti. Ancak bu istatistik kimseyi yanıltmasın. Geçen senelere göre 2.5 üstü biten maç sayısı çok daha düşük sayılarda kalıyor. Bu ortalamanın tek nedeni Barcelona ve Real Madrid'in yüksek gol ortalamaları...
Barcelona, attığı 24 golle ligin en golcü takımıyken aynı zamanda kalesinde gördüğü 5 golle ligin en az gol yiyen takımı ünvanına da sahip. Ibrahimovic ( nam-ı diğer Il Genio) attığı 7 gol, Messi ise attığı 6 gol ile bu sezon takımı sırtlayacaklarını gözler önüne serdiler bir kez daha.
Ali Sami Yen yollarına düşeceğim için, istatistikleri biraz kısa tutacağım bugün izninizle. Zaten vereceğim bu son bilgi sonrasında bir şeyler karalamanın pek anlamı kalmıyor.
Dünyadaki en önemli golcülerin yer aldığı La Liga'da attığı 6 gol ile Seydou Keita'nın gol krallığında ikinci sırada yer alıyor. Daha bitmedi? Seydou Keita aynı zamanda 2009-2010 sezonunda La Liga'nın hat-trick yapan tek futbolcusu...
21 Ağustos 2009 Cuma
La Liga 1. Hafta

21.00 Real Madrid vs. Deportivo La Coruna
23.00 Real Zaragoza vs. Tenerife
Málaga vs. A.Madrid
Racing Sandanter vs. Getafe
20.00 Valencia vs. Sevilla
22.00 Almería vs. Valladolid
31 Agustos Pazartesi
23.00 Barcelona vs. Sporting de Gijón
21 Haziran 2009 Pazar
12 Haziran 2009 Cuma
Bas Bas Paraları, Al Al Kaka'ları...


En acı anları yaşarsınız, forması için öleceğini düşündüğünüz adamın sizi yüz üstü bırakıp para için sizi yarı yolda bıraktığında. Milan taraftarı da bunu yaşadı. Hem de zengin çocuğu, para da pulda gözü olmayan (!) Kaka'cıklarından.
11 Haziran 2009 Perşembe
Perez'in Paraları, Üzer Katalanları...

Perez Amca, allem etti kullem etti hem Kaka'yı hem de Ronaldo'yu getirdi İspanya'ya. Gerçekten de akıllı adam vesselam. Kaka Brezilya'dayken, Ronaldo Amerika Birleşik Devletleri'nde gezerken attırdı imzaları. Bütün İspanya, hatta bütün dünya bu imzaları konuşuyor iki gündür. Elbetteki bir iki hafta sonra gündemden düşecek bu transferler. Ama tam ilgi azalmışken, bu sefer iki yeni transferinin kollarından tutup olası D.Villa transferi ile birlikte imza şov yaparak basına tanıtacak yeni yıldızlarını, tüm dünya tekrar Madrid'i konuşacak.
İspanya'nın diğer yüzü Barcelona'nın bu sene işi gerçekten zor. Laporta daha sezon başlamadan 2-0 yenik duruma düştü Perez karşısında. Muhtemel Eto'o - İbrahimoviç takası konuşuluyor Katalan medyasında. İnşallah bu transfer gerçekleşmez de, en sevdiğim forvet olan İbra, kin kustuğum Barcelona formasını giymez.
16 Mart 2009 Pazartesi
Ah Forlan Ahh...
Liverpool, bu yıl belki de en çok para kaybettiğim bahislerde başrolü kimselere kaptırmamıştı. Liverpool ve Everton arasında 2 haftada oynanan 3 derbi maçında da Liverpool'a oynamıştım gözüm kapalı. Anfield Road'taki kupa maçı 1-1 bittiğinde, Liverpool bunun öcünü lig maçında alır deyip, o maçın da berabere bitmesiyle yıkıldığım; lig kupası rövanşında ise Liverpool kesin tur atlar düşüncesiyle bir kez daha güvenip bir kez daha hüsrana uğradığım Liverpool'a. Hafta sonu ak sakallı bahisçi dede, Liverpool'a oyna diye tutturduğunda, gaza gelip son kez oynamaya karar verdim Liverpool'a. Eğer yine beni hüsrana uğratırlarsa bundan sonra yalnız yürüyeceklerdi. Yalnız yürümek istemeyen Liverpoollular, Manchester United karşısında hem de deplasmanda 4-1 ile kazanırken her gol sonrası gelen paraların katlanması beni mest etmişti.
Pazar günü maçlar oynanırken, bu haftanın ne kadar bereketli geçtiğini düşünüyordum içimden. Hemen, Bülent Abi'nin hafta sonu yayınlanacak maçları belirttiği hafta sonu futbol köşesine girip, hangi maçı canlı izlerken bahis oynamalıyım diye baktım. Gözüme ilk çarpan Atletico Madrid'in Vicente Calderón'daki Villarreal ile oynayacağı maç oldu.
Atletico Madrid'in fark atacağını düşündüğüm maç için, Atletico Madrid galibiyetine oynadıktan sonra, Galatasaray maçının bitimini beklemeye başladım. Galatasaray maçı biter bitmez maçı açtığımda Villarreal 1-0 öndeydi. Ben Madrid'in kulaklarını çınlatırken, o esnada kardeşim aydınlatıcı bilgileri verdi. Forlan 3.dakika içinde bir penaltı kaçırmış, Villarreal kalecisi de penaltı sonrasında panterleşerek muhteşem bir oyun oynuyormuş. Maçın izlediğim bölümleri kadarıyla, kaleci gerçekten de muhteşem oynadığına ben de hak verdim.
Atletico Madrid Maçı bir anda 3-2'ye getiriverdi. Ne olduysa bundan sonra oldu. Hafta sonu oynadığım bahisler içerisinde en büyük parayı 85'inci dakika oynanırken Madrid'in dördüncü golü bulacağına yatırdım hemen.
Madrid 3 dakika içerisinde 2 si Forlan ile olmak üzere toplam 4 gol pozisyonunu heba ettiğinde, saç baş yoluyordum televizyon karşısında. Villarreal son 2-3 dakika yüklenir, Aguero ile Forlan ikilisi son 2 haftadır yaptıkları gibi harika kontra atağa çıkar ve tabelayı dörtlerler düşüncesiyle ümidimi yitirmemiştim. Nitekim tahminlerimin büyük bir kısmı gerçekleşti. Villarreal son 2-3 dakika yükenirken, Aguero - Forlan ikilisi muhteşem şekilde kontra atağa çıktı. Aguero orta saha çizgisinin taç çizgisiyle kesiştiği noktada topu o kadar güzel kontrol edip Forlan'ın önüne o kadar güzel yuvarladı ki, koltuğumdan fırlayıp Forlan'ın topu kaleye doğru, yakınında tek bir rakip olmadan 35 metre sürmesine eşlik ettim bende. Maçın 92'inci dakikası içerisinde gerçekleşen o anlarda, ganyan oynayan amcaların start-finish düzlüğünde neden bağırdıklarını anlamış oldum. İçimden fırlayan kazanma arzusu, ağzımdan çıkan hadi olum, yürü olum nidalarının tek sebebiydi belkide.
Diego Forlan, 35 metrelik koşusunu bitirip kaleci ile arasındaki mesafe 2 metreye indiğinde, "vuuuuurr!" diye bağırmamla, Forlan'ın bir forvet oyuncusunun hayatında yapabileceği en mantıksız, en saçma vuruşla topu auta atması bir oldu. Akıllı TV'de ya da bazı spor kanallarında gösterilen en komik gol kaçırma videoları içinde kendine yer bulacağından emin olduğum o vuruş, bir taraftan Forlan'a olan güvenime, bir taraftan da büyük paralar kaybetmeme neden oldu.
Maçın üzerinden 2 gün geçti ama sinirim hala devam ediyor. İnşallah perşembe günü Hamburg oyuncuları Forlan gibi beceriksiz olurlar, sinir stres yerine sevinç kaplar içimizi.
15 Mart 2009 Pazar
Trafik levhalarını takip ediniz...
1 Mart 2009 Pazar
Madrid > Katalunya
Ligin ilk yarısında Messi vs Aguero savaşını Messi kazanmıştı. Bu geceki maçta ise savaşı kazanan Maradona'nın biricik damadı Kun Aguero oldu. Puan farkı 4.
Lig yeniden başlasın ve mümkünse hiç bitmesin...
Katalunya'da Madrid Sesleri...

İspanya Primera'da sezonun ilk yarısı sona erdiğinde herkes Barcelona'nın başını alıp gittiği, oynadığı muhteşem futbol ile şampiyonluğunu ikinci yarı başlamadan ilan ettiğini düşünüyordu.
İçinde ufak olsa da umut taşıyan ben ve benim gibi Real Madrid sempatizanları hariç.
O umut büyüdü, büyüdü... Sonunda ufak bir umut olmaktan çıkıp bir gerçeğe dönüştü. Madrid gerçeğine.
Barça, belki de biraz rehavete kapılıp puan kayıpları yapmaya başladı sezonun ikinci yarısında. Madrid ise aksine, evinde ve deplasmanda galibiyetleri seriye bağladı.
Bu hafta ise çok ilginç iki maç vardı. Katalunya ve Madrid savaşları. Espanyol ile deplasmanda oynayan Real Madrid galibiyet alıp, Atletico Madrid'in Barcelona'yı yenmesine duacı olacaktı.
Madrid'i Katalunya'dan çekip kurtarak iki kaptanı oldu. Oyuna 60.dakika'da giren Guti'nin 69.dk içerisinde attığı güzel frikik golünün sevinci sürerken 73.dakika'da Büyük Kaptan Raul, Kameni'ye topu filelerden alıp santraya yollaması için Guti'den sonra yardımcı olan ikinci Madridli oldu. Raul ve takım arkadaşları bu gol sonrasında stand by moduna geçip maçın bitmesini beklediler.
Gün itibariyle 1 maçı eksik Barcelona ile Madrid arasındaki puan farkı 4. Ligin ilk yarısında Barcelona'nın 6 gollük paketlerinden nasibini alan Atletico Madrid, bugün Vicento Caldéron'da puan ya da puanlar alırsa, İspanya Primera o zaman tekrar başlayacak ve 34. haftada Bernabéu belki de Şampiyonlar Ligi Finali'nden daha büyük ve daha muhteşem bir maça ev sahipliği yapacak.
Bakalım "Katalunya is not Spain" mi yoksa "Spain is bigger than Katalunya" mı kazanacak?