6 Mart 2009 Cuma

The Godfather

Çarşamba günü, bir arkadaşımda son zamanlarda alışkanlık haline getirdiğimiz bira-çerez aktivitesini gerçekleştirmekteydik. Uzun cümlelerle süslediğimiz sohbetimiz esnasında, birbiri ile hiçbir alakası olmayan ve konulardan konuşurken göz ucuyla Newcastle United - Manchester United maçının son 10 dakikasını izliyorduk.

Arkadaşım, sohbeti bir anda Berbatov'un Bayer Leverkusen'deki ilk yıllarında ne kadar beceriksiz bir forvet olduğuna döndürüverdi. Aklımdan geçen ilk şey Berbatov'u blog sayfama konu etmek olmuştu.

Berbatov, yukarıdaki fotografta da görüldüğü gibi futbolcudan çok Sicilya mayfa babalarını andırıyor. Bende saha içinde sinirlendiği zaman hakemi ya da rakip oyuncuyu tozluğunun içinden çıkartacağı silah ile vuracağı izlenimi bırakan Godfather, henüz 28 yaşında olmasına rağmen Bulgar futbolunun yetiştirdiği en önemli 3-4 oyuncu arasında değerlendirilmektedir.

Bir çocuğun sporcu olmasında ailenin etkisinin çok fazla olduğu aşikârdır. Aile desteğinin yanı sıra, eğer ailede sporcu ya da sporcular var ise, çocuğun sporcu olması için her şey hazırlanmıştır.

Berbatov'un da, futbolcu olan babası ile hentbolcu olan annesinin olduğu bir evde bilgisayar mühendisi olması beklenemezdi şüphesiz.

Bayer Leverkusen'den Spurs'e transfer olduğunda, içindeki mafya babalığı olma arzusundan olacak, küçüklük hayalinin AC Milan forması giymek olduğunu söylemiş; ancak çocukluk idolü Alan Shearer'ın bir dönem fırtına gibi estiği İngiltere Premier Ligi'nde oynayacak olmanın en az Milan forması giymek kadar haz verici bir şey olduğundan bahsetmiştir.

Küçük yaşta keşfedilmenin de verdiği avantajla kendini 20'li yaşlara gelmeden çok fazla geliştirmiş olan Berbatov, genç yaşta büyük tecrübeler kazanmıştır. Daha 18 yaşında CSKA Sofya formasını üstüne geçiren Berbatov 19 yaşında ilk kez Bulgaristan A Milli formasını giymiştir.

Arkadaşımın aksine futbol Leverkusen yıllarının herhangi bir döneminde beceriksiz olduğunu kabul etmediğim Dimitar, milli formayı üstüne geçirdiği ilk maçta hat-trick yapmıştır. Bu maçın hayatında bir dönüm noktası olduğunu düşünen The Godfather maç sonunda maç topunu hakemden rica etmiştir.

Galatasaray UEFA kupasını aldıktan sonra bende Alman futbolu izleme hastalığı başlamıştı. Hâlâ devam eden bu çılgınlık bazen arkadaşlarımla tartışmama bile neden olur. Çoğu futbol izleyicisi tarafından İngiltere Premier Ligi'nin dünyadaki en zevkli maçlara sahne olduğu düşünülse de, bence bir maç ne kadar tempolu olursa olsun, yeteri kadar gol olmazsa daima bir şeyler eksik olur. Almanya Ligi'nde ne tempo ne olay ne de gol eksik olur. O yıllarda Berbatov'un gün ve gün gelişmesine şahit olmuştum. Mafya görünümlü forvet Leverkusen'i taşıyan adam olmayı başardı kısa sürede. Benim açımdan sürpriz olabilecek bir kararla Tottenham Hotspur'a 16 milyon paund karşılığında transfer oldu. Spurs yıllarında artık futbolunun zirvesine ulaşan Berbatov, White Hart Lane için ayrılmaz bir parça olmuştu. Ramos'un Tottenham'ın başına geçmesi ile Spurs'taki geleceği tehlikeye giren Berbatov, Defoe ve Keane ile birlikte kapı dışarı edildi hem de 30 milyon paund karşılığında. Tottenham yönetimi kafasını taşlara vururken, kulüp taraftarları için ilah iken bir anda yuhalanan bir futbolcuya dönüştü. Bence, sevdiği, gitmemek için çok uğraştığı takımından zorla gönderilen, içinde daima Tottenham sevgisini barındıracağını söyleyen bu adam için yapılmış çok büyük terbiyesizliktir taraftarların bu tepkisi .

Kırmızı şeytanlar ile güzel günler geçiren Berbatov'un 30'lu yaşlarının başında İtalya Ligi'nde forma giyerek hayalini gerçekleştireceği inancım hala devam ediyor.

The Godfather Bulgaristan'da 2002, 2004, 2005, 2007, 2008 yıllarında en iyi futbolcu seçilirken 10 senelik profosyonel hayatında herhangi bir lig şampiyonluğuna ulaşamamıştır. Bu sene sonunda bu hasrete son vermesi dileklerimle...

4 Mart 2009 Çarşamba

Yaratıcı Taraftarlar ve Yabancı Maddeler

Dün gece evde oturmuş televizyon izlerken, kardeşim bir anda kumandayı alıp Lig TV'yi açtı. Neden bu kadar zevksiz bir maçı izleme arzusu duyduğunu anlamaya çalışırken, Tello'ya jant kapağı atılmış diyerek açıklamasını da yaptı. Yurdum taraftarı ne kadar yaratıcı ya deyip bastım direkt kahkahayı. (Bu arada, söz konusu maddenin bir jank kapağı mı yoksa havalandırma kapağı mı olduğu hala netleştirilebilmiş değil.)

Sonra, bi anda bir merak sardı. Acaba en ilginç yabancı maddeler nelerdir diye, hatırladıklarımı bir kenera yazıp, hemen başladım araştırmaya...

Avrupadaki olaylar içerisinde; Figo'nun Barcelona'dan Real Madrid'e gittiği ilk sezonda, Nou Camp tribünlerinden atılan derisi yüzülmüş domuz kafası, 2001 yılında Inter taraftarının Atalanta taraftarlarının elinden alıp maçın son 15 dakikası içinde sahaya olmasa da tribünden aşağıya attıkları 2 adet motorsiklet ile birlikte en efsane yabancı maddelerdir bence.

Ülkemizde; yabancı madde kültürünün en önemli unsurlar bozuk para ve çakmaktır. Ancak gün geçtikçe yeni yeni maddelerle tanışıyoruz yaratıcı taraftarlar sayesinde.

Yabancı madde atılmasının mantığını hiçbir zaman anlayamamışımdır. Atan insanın nasıl bir zevk aldığı, attıktan önceki ve sonraki ruh halini. Örneğin, bozuk para yağmuru... 30 TL olan bilet fiyatları çok pahalı deyip 5 -10 TL'nin hesabını yapan insanlar, maç içinde en az hesabını yaptıkları tutarlar kadar bozuk para yağdırıyorlar sahaya. Acaba bozuk parayı, hakeme isyan olarak değil de, teşvik primi olsun diye mi atıyorlar diye düşünmeden geçemiyorum.

Bu taraftarlar, Gerets'e atılan ve alnında patlayan bozuk paranın O'nu Galatasaray taraftarları arasında daha da değerli kıldığını, nefret ettikleri rakip takıma zarar vermek isterken aslında zarar yerine yarar sağladıklarının farkında değiller mi acaba?

Bozuk para olayında, kafama hep bozuk paraların toplandıktan sonra ne yapıldığı takılmıştır. Dördüncü hakem kendisine verilen paraları cukka mı yapıyor yoksa federasyon yetkilerine mi teslim ediyor acaba?

Hazır bu konu açılmışken, canlı canlı şahit olduğum bir kaç olayı da anlatmamak olmaz.

Doğup büyüdüğüm ancak üniversite hayatı başlangıcı itibariyle göçüp gittiğim şehrimin takımının maçlarına giderdik hafta sonları. Taraftarın futbolcuya kooooş diye bağırdığı, aynı futbolcu kaleci ile karşı karşı kaldığında vur leynn nidalarının yükseldiği, futbolcunun vurduğu topun kaleciden dönmesiyle niye vurdun, bas çalımı deyip arkasından birkaç küfürün eklendiği 3. Lig maçlarına.

Bazı sahneler gözümün önündedir hala. Bilecikspor'un küme düşme potasında olduğu bir sezonda, Gençlerbirliği Oftaş amatör kümeden 3.Lig'e çıkmıştır ve lig bitimine 5-6 hafta kala şampiyonluğunu ilan etmiştir. Ligin bitimine 2 hafta kala Oftaş, İlhan Cavcav başkanlığında Bilecik'e deplasmanına gelmiştir.

Maç öncesinde tribünlerde yumurtalar ve birer ikişer kiloluk un paketleri dağıtılmıştı. Oftaş hocası yedek kulübesinden her çıktığında önce un paketleri arkasından da yumurtalar fırlatılıyordu. Hoca 20 dk içinde omlet yapımına hazır hale getirilmişti. Sonuç olarak yabancı maddeler işe yaramış, devre arasında Oftaş soyunma odasının basılmasının da etkisiyle maç, kalecinin göz göre göre yediği golle 1-0 lehimize sonuçlanmıştı. Bilecikspor taraftarları, maç içerisinde omlet kıvamına getirdikleri Oftaş Hocası ve devre arasında dayak yemiş Oftaş oyuncularını maç bitiminde bağırlarına basarak, alkışlar içerisinde, centilmence yolcu etmişlerdi.

"I Love You Şenol" yazımda da kulaklarını çınlattığım Şenol Karagöl, Beyparazarı Belediye Spor'da oynadığı zamanlarda Bilecikspor'a konuk olmuştu. O maçta Şenol gerçekten muhteşem oynamış, ancak yediği her küfür sonrasında dil çıkartarak büyük bir terbiyesizlik! yapmıştı. Allah rahmet eğlesin, Cesur adında bir abimiz vardı tribünde. Terbiyesizliğe daha fazla dayanamayıp, şeref tribününden futbolcuların soyunma odalarına girdiği üstü tel örgülerle kapalı tünele uçmuştu. Bu yabancı madde uçusunda bütün tribün gülme krizleri geçirmişti. Aynı maçta Şenol'a bir de tencere kapağı hediye edildiğini! hatırlatmadan geçmemek kazım.

Türk taraftarı, sahaya cep telefonu ve aksesuarları, davul ve davul tokmağı, topuk kısmına basılmış ya da basılmamış ayakkabı ya da her türlü çakmak atmayı sıradan hale getirmiştir. Deplasman taraftarları ise musluk, musluk başı, seramik, lavabo gibi aksesuarlar ile süslemektedir sahayı.
Aynı taraftarlar, Ali Sami Yen'de takma diş, 2002 yılında İzmir'deki Göztepe Fenerbahçe maçında balta kullanmıştır. Yine aynı taraftarlar araba anahtarı, tribündeki koltukları bütün olarak yada parçalar hainde şemsiye, sustalı bıçak, "hakem al sana gözlük" nidalarıyla savrulan numaralı gözlükler, yangın tüpü, kebap tepsisi, havalı korna, saat gibi yaratıcı fikirlerle futbolumuzu renklendirmektedir.

Yabancı madde kullanımında en duygusal taraftar, futbolcuların huzur dolması için sahaya 2 ayrı maçta yastık gönderen Trabzonspor taraftarıdır. Hatta bence o maçlarda yastıkları fırlatan aynı kişidir.

Maçlarda sahaya doğru inen, 0.5 litreden başlayarak 1.5 litreye kadar sınıfları bulunan su şisesi görmekte mümkündürdür. Bu gidişle, yakın zamanda 20 litrelik damacanaların yabancı madde olarak kullanılmaya başlanacağı günler yakındır.

2 Mart 2009 Pazartesi

Dayan Gamze..!


Gamze CEYLAN Galatasaray sevdalısı bir kardeşimiz... Lise Öğrencisi...Lösemi hastalığına yakalandı... Umudumuz büyük, ilik bulundu nakil için her şey hazırlandı... Sadece maddi desteğimiz gerekiyor şimdi...Sadece 40 Bin Dolar'a aramıza geri dönecek Gamze... O çok sevdiği, Alpaslan Ağabey'imizin hediye ettiği Galatasaray formasını tekrar giyebilecek... Ailesinin maddi gücü olmadığından dolayı en büyük görev bize düşüyor...ultrAslan'ın kardeşliği, dayanışması burada başlıyor...Söz verdik ailesine, kurtaracağız dedik...Şimdi Gamze'ye hayat verme zamanı...
Adres: Çaldıran Mah. 513 Sokak Emin Apt. 13/9 Keçiören/ANKARA

YALÇIN CEYLAN : 0506 761 91 05 - 0537 744 21 28

FATMA CEYLAN : 0506 425 43 09

Yardımlarınız için hesap numaraları :YALÇIN CEYLAN - TUĞBA CEYLAN - MİYESE BUDUR

İş bankası : 4200 - 6056062 (TL)

İş bankası : 4200 - 3982164 (Dolar)

İş bankası : 4200 - 3982200 (Euro)
Swift Kodu : ISBKTRIS
Dolar IBAN : TR 840006400000242003982164
EURO IBAN : TR820006400000242003982200

Kafanı Daha Çok Kaşırsın...

En son hangi takımda ve hangi yılda bir sezon boyunca çalışabildi acaba???. Bence Türk teknik direktörlerinin yüz karası.

Galatasaray Hacettepe maçından sonra Lincoln'e rakibi rencide etti savunmasıyla saldıran, ama Fenerbahçe'nin oynadığı güzel oyunu, Hacettepe kalesine gönderdiği 7 golle süslediği maçtan sonra tek kelime etmeyen centilmenlik abidesi.
İki maçta da takımı adeta ezildi, 5 dk top yapamadı. Rakibe bahane bulacağına önce eğ başını önüne düşün. Düşünmezsen de Cavcav Amcam yolu gösterir böyle.

Türk futbolu bu sezon için kurtuldu kendisinden. Darısı gelecek sezonlara inşallah.

İngiltere Premier Ligi'nin 4 Kulesi

İngiltere Premier Ligi'ni takip edenler ya da etmeyenler için Peter Crouch ismi yabancı değildir. 1.98 lik boyu ile sıska devdir kendileri. Şahsi fikrim kendisinin "Allah boy vermiş gerisini koyvermiş" kapsamında değerlendirilmesi gerektiği yönünde. 1.98'lik boyunun yanı sıra forvette kendisine çok fazla hava topu gönderilmesinden olsa gerek, Premier Lig'in en uzun oyuncusu olduğu düşünülür. Böyle düşünenler yanıldıklarını da bilmeliler.

İngiltere Premier Ligi'nin en uzun oyuncuları; 1.98 metrelik boyları ile Sunderland kalecisi Marton Fulop, Portsmouth kalecisi Amir Begovic, Peter Crouch ve Aston Villa'lı Zat Knight...

Bu 4 kule içerisinde, zirvede milimetre farklarıyla Zat Knight bulunmaktadır. (Yetenek olarak kesinlikle Crouch'tan daha fazlasına sahip olduğunu düşündüğüm çok hızlı ve güçlü biridir kendileri.)

İngiltere Premier Ligi'nin en uzunundan bahsetmişken 1.65 metrelik boylarıyla, Spurs'lu Aaron Lennon ve Liverpool'lu Emiliano Insua'nın ligin en kısaları olduğunu da belirtmemek olmaz.

I Love You Şenol

Aklıma nereden geldi bilmiyorum ama bir anda deli kaleci Şenol acaba nerelerde diye düşündüm. Biraz araştırma sonrasında şu anda boşta olduğu, ama hala jübile yapmadığını öğrendim.

Bence Hayrettin'den sonra Türk futbolundaki en renkli, en enteresan kalecidir kendileri. Hayrettin gibi o da nedenini anlamadığım bir şekilde Milli takım forması giymiştir. Yine Hayrettin gibi maç sonlarında şahane demeçler vermiştir.

Örnek mi? Meşhur "I Love You Şenol" olayının gerçekleştiği Ali Sami Yen'deki maç sonrasında Lig TV muhabirinin sorduğu" Şenol, maçın 2.yarısında Galatasaray taraftarının sana I Love You Şenol diye bağırması motivasyonunu düşürdü mü?. Bu tezahurat seni kızdırdı mı?" sorularına, " kızmam için bir neden yok, bu taraftar bir Hagi'ye bir de bana bu şekilde bağırıyor" diyerek cevap vermiştir.

34 yaşındaki Şenol, Beypazarı Belediye Spor tarafından Türk futboluna kazandırılmış olup sonrasında, Etimesgut Şeker Spor, Bursaspor, Diyarbakırspor, Ankaraspor, Sakaryaspor, Antalyaspor, Ankaraspor, Malatyaspor, Orduspor ve Adana Demirspor formalarını giymiştir. 2010 yılına kadar olan sözleşmesi Adana Demirspor yönetimi tarafından feshedilmiştir.

İnşallah bir takımla sözleşme imzalar ve yine inşallah futbolu bırakmadan, bir maç olsa dahi onu son kez televizyon ekranından izleyebiliriz.

1 Mart 2009 Pazar

Madrid > Katalunya

Muteşem bir maçtı.

Ligin ilk yarısında Messi vs Aguero savaşını Messi kazanmıştı. Bu geceki maçta ise savaşı kazanan Maradona'nın biricik damadı Kun Aguero oldu. Puan farkı 4.

Lig yeniden başlasın ve mümkünse hiç bitmesin...

Katalunya'da Madrid Sesleri...


İspanya Primera'da sezonun ilk yarısı sona erdiğinde herkes Barcelona'nın başını alıp gittiği, oynadığı muhteşem futbol ile şampiyonluğunu ikinci yarı başlamadan ilan ettiğini düşünüyordu.

İçinde ufak olsa da umut taşıyan ben ve benim gibi Real Madrid sempatizanları hariç.

O umut büyüdü, büyüdü... Sonunda ufak bir umut olmaktan çıkıp bir gerçeğe dönüştü. Madrid gerçeğine.

Barça, belki de biraz rehavete kapılıp puan kayıpları yapmaya başladı sezonun ikinci yarısında. Madrid ise aksine, evinde ve deplasmanda galibiyetleri seriye bağladı.

Bu hafta ise çok ilginç iki maç vardı. Katalunya ve Madrid savaşları. Espanyol ile deplasmanda oynayan Real Madrid galibiyet alıp, Atletico Madrid'in Barcelona'yı yenmesine duacı olacaktı.

Madrid'i Katalunya'dan çekip kurtarak iki kaptanı oldu. Oyuna 60.dakika'da giren Guti'nin 69.dk içerisinde attığı güzel frikik golünün sevinci sürerken 73.dakika'da Büyük Kaptan Raul, Kameni'ye topu filelerden alıp santraya yollaması için Guti'den sonra yardımcı olan ikinci Madridli oldu. Raul ve takım arkadaşları bu gol sonrasında stand by moduna geçip maçın bitmesini beklediler.

Gün itibariyle 1 maçı eksik Barcelona ile Madrid arasındaki puan farkı 4. Ligin ilk yarısında Barcelona'nın 6 gollük paketlerinden nasibini alan Atletico Madrid, bugün Vicento Caldéron'da puan ya da puanlar alırsa, İspanya Primera o zaman tekrar başlayacak ve 34. haftada Bernabéu belki de Şampiyonlar Ligi Finali'nden daha büyük ve daha muhteşem bir maça ev sahipliği yapacak.

Bakalım "Katalunya is not Spain" mi yoksa "Spain is bigger than Katalunya" mı kazanacak?