Bugünden başlayarak bir hafta boyunca akılları en çok meşgul edecek soru olacak kesinlikle Old Trafford'un ev sahipliği yapacağı derbiyi kimin kazanacağı.
Aslında bu iki takımın ligde sergilediği performans sorunun cevabına ulaşmak için önemli ip uçları veriyor. Takımlarının son durumlarını değerlendirmeye çalışarak sizlere yardımcı olmaya çalışacağım.
Öncelikle misafir takımdan başlayayım. Sezon başında, Adebayour ve Toure'yi kaybeden ancak herhangi bir yıldız tranferine imza atamayan Arsenal'e kimse şans tanımıyordu. A.Wenger bu eleştirilere kulaklarını tıkayıp her zaman yaptığı gibi takımını çalıştırmaya devam etti. Hazırlık kampında takımına çok güvendiğini, bu genç kadronun artık büyük tecrübe kazandığını ve bu sezon çok tempolu bir futbol felsefesiyle Chelsea ile birlikte şampiyonluğun en büyük adaylarından biri olduklarını söyledi.
Arsenal ligin ilk haftasında Liverpool şehrine, Everton'a konuk oldu. Everton o kadar misafirperver davrandı ki, 6 gol yerken, sadece 1 tane gol bularak büyük bir hezimet yaşadı. Arsenal duran topları iyi değerlendirmenin sonucunda güzel bir galibiyet, daha da önemlisi büyük bir özgüven ile memleketinin yolunu tuttu.
Bugün ise, kendi sahalarında Portstmouth ile karşılaştılar. Aynı ilk maçtaki gibi, ikinci maçı da 90 dakika izleme fırsatını yakaladım. Arsenal, maça aynı Wenger'in dediği gibi yüksek tempoda başladı. Tek paslar ile oyunu çok iyi açtılar, en önemlisi de kanatlara yaydılar. Nitelim tek top ile tempolu oyun meyvesini 18'inci dakikada verdi. 22'inci dakikada ise muhteşem bir kontra-atak ile Diaby hem tabelayı hem de attığı gol sayısını ikiledi. Arsenal 2-0'dan sonra aniden vites düşürüp aktif dinlenmeye geçti. Ta ki Porstmouth durumu 2-1'e getirene kadar. Sonra tekrar tempoyu arttırdılar ve ikinci yarıda buldukları gollerde maçı 4-1 kazandılar.
Daha iyi bir başlangıç olamazdı heralde. İki maç, atılan 10 gol, kazanılan 6 puan ve kalede görülen sadece 2 gol. Fabregas'ın komutasındaki Wenger'in minik askerleri başarıya aç olmanın verdiği özlem ve hırs ile bu sene çok konuşulacaklar.
Gelelim
ev sahibine... Son 3-4 sezondur izlediğim en kötü Manchester United ile karşı karşıyayız. Sir Alex Ferguson C.Ronaldo'nun transferi süresince bol bol gider yapmıştı Ronaldo'ya. "
Burada olmak istemeyene kal demem, zaten yeri doldurulamayacak kimse yoktur." cümleleri çıkmıştı ağzından. Ama oynadıkları üç maçta Ronaldo'nun bu takımın en az %50'lik kısmını oluşturduğunu gösteriyor. Üstüne bir de
Tevez'in gidişi tam tuz biber olmuş.
Wigan maçının ilk yarısı dahil olmak üzere Birmingham ve Burnley maçlarında tempodan uzak, 5 pas yapamayan, oyunu rakip kaleye taşıyamayan, duran top bile kullanamayan bir takım görüntüsü verdi Kırmızı Şeytanlar. İsyankar Rooney, tabiri caizse eşşekler gibi çalıştı, koştu, pres yaptı, defansından top çıkarttı. Zaten o olmasaydı Birmingham maçındaki 3 puanı da alamazdı bu takım.
Burnley maçının, Birmingham maçından tek farkı Manchester'ın bu sefer 1-0 mağlup olmasıydı. Temposuz oyun ve başarısız paslar ilk maçın birebir kopyasıydı. Acıların çocuğu Rooney, yine elinden gelenin hepsini yansıttı sahaya ama bir tek arkadaşı bile destek çıkmadı ona.
Gelelim Wigan maçına. Manchester United bu deplasmandan 5-0'lık parlak bir galibiyet ile dönüyor şehrine. Arsenal maçı öncesi kuşkusuz büyük bir moral kaynağı olan bu galibiyet aslında kimseleri yanıltmamalı. Bence bu maç şansları yanındaydı. Ne ilk yarı ne de ikinci yarı tempo yapabildiler. Tempo yapmaya çalışan takım Wigan iken, Rooney'in çabası, 5 dakika içinde gelen iki gol ile birlikte bir anda Manchester lehine dönen maç ile birlikte Wigan'ın gardı düştü ve maç farka gitti.
Ancak dediğim gibi, Wigan galibiyeti kimseyi yanıltmasın. Eğer Manchester son üç maçtaki futbolunu oynamaya devam ederse ve Arsenal de iki maçtaki oyunu sahaya yansıtırsa ve Arsenal fark atar döner. Ferdinand'ın yokluğu, Vidic'in ve Evra'nın formsuzluğu,
Berbatov'un yaşlı adamlar gibi haraket etmekten aciz performansı ve vurdumduymaz tavırları bir araya geldiğinde Arsenal'in ne kadar şanslı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş oluyoruz...