
the photos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
the photos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
16 Ekim 2010 Cumartesi
26 Ağustos 2010 Perşembe
Vizyon???

Avrupa kupalarında bırakın martı, eylülü bile göremedik. Bu hezimetin tek suçlusu yönetimdir; kimse futbolculara, FR'ye laf sölemesin. Eğer koskoca Galatasaray'ın gol atması gereken maçta tek bir forveti varsa, üstüne bir de yedekler Aykut, S.Kurtuluş, Musa Çağıran, Aydın, Emre Çolak'dan oluşuyorsa elenmemek süpriz olurdu.
Adnan Polat otursun düşünsün şimdi. Adının kendi adından daha çok anılmasından rahatsız olduğu için Haldun Üstünel'in kellesini alan, sırf bu yüzden doğru düzgün tek bir transfer yapamayan Polat bakalım kimlere b.k atacak şimdi... Yönetimin tamamını küstüren bir adam bütün yönetimin kellesini bile kopartabilir.
Aferin başkan, efsane başkan olacaksın derken iyi anlamda olmanı istedik, bu kadar kötü anlamda değil.
Benim asıl merak ettiğim yarın ve sonrası. Avrupa kupalarına çok erken veda eden başka bir takım olan Olympiakos, buna rağmen sezonun geri kalanını ve Şampiyonlar Ligi vizesini garantiye almak için; David Fuster, Marko Pantelic, Krisztian Nemeth, Albert Riera ve Dennis Rommedahl gibi yıldızlara imza attırırken, bakalım Polat hangi genç yıldızları alacak??? Ben şahsen ortamı iyice dağıtıp Elano'yu da elden çıkartacak diye düşünüyorum.
Siz siz olun, yeni Bratu'lara, Tamas'lara hazırlıklı olun derim..
Etiketler:
European League,
Galatasaray,
the photos
İhtimallerin İhtimalleri

Bu akşamki maçların olası sonuçları dahilindeki tahminlerim aşağıdadır. Bakalım kaçı tutacak...
(1) Fenerbahçe - Paok
Fenerbahçe eğer elenirse; Aykut Kocaman'ın ipi hemen çekilmez ama buna zemini hazırlar Aziz Yıldırım. Seneye kesinlikle yabancı hoca getirilir başa. Diğer taraftan, elenme sonrasında gündem değişsin diye hemen bir flaş transfer açıklanır.
Fenerbahçe eğer turu geçerse, Aykut'un koltuğu en az 3 ay daha garanti altındadır. Rıdvan Dilmen bayram yapar :).
(2) Beşiktaş - Helsinki
Beşiktaş elenirse, Schuster'e birşeycikler olmaz. Başkan hemen bir transfer patlatıp, olayı kapatmak ister ve başarılı da olur. Bence Çarşı karışmaz çünkü geçen sene "Yeter Yıldırım Demirören Yeterrrr!" diye bağırırken bu sezonki transferler sonrasında bir anda başkanın hayranı oluverdi bir kısmı dışarıdan gözüktüğü kadarıyla.
BJK turu geçerse, öncelikle Yıldırım Demirören dört köşe olur ama transfer yapmaz. Beşiktaşlı kardeşlerim de aynı bizim geçen sene yaptığımız gibi oturup dua ederler sakatlık olmasın bu sezon diye. Bizim dualarımız kabul olmadı, inşallah onlarınki olur..
(3) Galatarasay - Karpaty Lviv
Galatasaray elenirse, transfer yapılmaz, yapılsa da yalandan biri gelir. Hem yeniçeriler (yerli futbolcular) hem de padişah (Adnan Polat) kendi kellelerini kurtarmak için FR'nin kellesini almak için oyunlarını arttırırlar. Bu da Galatasaray'ı 15 sene öncesine götürür. Elindeki Derwall'in değerini bilmeyen yönetim, yeni Derwall bulacağınız benzeri cümlelerle yeni hocalar için bol bol para harcarlar, bir bakarsınız 2012 kriterlerinden bahseden kalmaz.
Galatasaray tur atlarsa, sıcak para girişi olacağı için 1-2 yıldız transferi yapılır yarın sabah. Böylelikle Adnan Başkan paçayı kurtarır, FR de biraz rahatlar. Ama bu işten en kazançlı çıkacaklar, yurtdışında Galatasaray için futbolcu arayan ve 2 aydır bir işi bitiremeyen profesyoneller (!!!) yani Adnan Sezgin ve menajerler olur.
(4) Trabzonspor - Liverpool
Elensin ya da turu geçsin farketmez, Şenol Güneş takımda kalır ve bu sezonun en önemli şampiyonluk adayı olarak yola devam eder. Eğer turu geçerse, geçen sene Fenerbahçe'den aldığı öcünün yanına bir de Liverpool'la açık olan hesabı kapamanın verdiğini hazzı koyar, Avrupa'da gecenin en çok konuşulan takımın teknik direktörü olarak tebrikleri kabul eder...
Etiketler:
European League,
Galatasaray,
the photos
Trabzon'a Gelirken, Liverpool

Hayatını tribünlere adamış futbolseverlerin Liverpool için daima içinde beslediği bir sevgi vardır. You Will Never Walk Alone çığlıklarıyla inleyen Anfield Road'da o anı yaşamak bir çoğumuzun hayalidir şüphesiz.
Peki Liverpool taraftarının hayali nedir? Torunlarına anlatacakları ve benzerine bir daha rastlanma olasığının çok düşük olduğu, İstanbul'da kaldırdıkları Şampiyonlar Ligi kupası onlar için yeterli mi? Bir çoğumuz için bu kesinlikle yeterli belki ama onlar için yeterli olmadığı, hayallerinin en tepesinde Premier Lig şampiyonluğu olduğu gün gibi aşikar.
Toplamda 18 kez şampiyonluk yaşamış ancak en son 1989-1990 sezonunda kupayı kaldırmış Kırmızılar'ın çektiği hasreti benzer bir hasreti 14 sene boyunca çekmiş biz Galatasaraylılar anlar belki de en iyi.
Liverpool, bu hasrete son vererek taraftalarının hayallarini gerçekleştirmeye çok ama çok yaklaşmıştı 2 sene önce. Çoğu futbolsever geçtiğimiz sezonu bu hasretin sona erme ihtimalinin en yüksek olduğu sezonlardan biri olarak yorumluyordu sezon başlamadan önce. Ama kötü başlanan ve kötü bitirilen bir sezon sonrasında Şampiyonlar Ligi vizesi bile alamayıp kendilerini Avrupa Ligi elemelerinde buldu Liverpool taraftarı.

Peki ya bu sezon?... Rafa Benitez'in kaçarcasına gidişi sonrası takımı devralan Roy Hodgson'ın işi geçmişte olduğundan da zor. Sezon başında, Rafa'nın yanı sıra Albert Riera da kaçıp Olympiacos'un yolunu tuttu. Üstüne karşılığında Poulsen (!) alınsa da Aquilani gibi bir ön libero Juve'ye kiralandı. Hali hazırda da Javier Mascherano'yu büyük kulüplere pazarlamaya çalışan bir Liverpool yönetimi ile karşı karşıya Hodgson. Javier için Barcelona dedikoduları dolaşırken, Rafa araya girip hem Javier hem de Kuyt için Liverpool'un kapısını çalmaya hazırlanıyor. Rafa, bu iki oyuncuyu İtalya'ya götürürse, üzerine bir de çeyrek depoyla (Mascherano, Gerard, Torres ve Agger yok) mücadele edecekleri Trabzonspor karşısında mağlubiyet alıp Avrupa Ligi'ne veda ederlerse, Roy Hodgson dükkanı kapatıp gitsin bence. Çünkü mu mağlubiyetin sonucunda transfer sezonu kapanmadan Torres'in de takımdan ayrılması içten bile olmaz.
Anlayacağınız, içindeki Liverpool aşkı yüzünden Real Madrid'i geri çeviren Gerrard'ın zaten hali hazırda çektiği açısı daha da artacak, taraftarların kurdukları hayallerin gerçekleşme olasılığı ise daha da azacak. Ama eminim ki herşeye rağmen Anfield Road "You Will Never Walk Alone" nidalarıyla yankılanmaya devam edecek.
Etiketler:
European League,
Premier League,
the photos
21 Mayıs 2010 Cuma
Güle Güle Harry..!

Biraz önce arkadaşımın mesajı ile aldım haberi. Uzun zamandan beri Türkiye'ye gelen en karakterli oyuncuydu bence. Ama sakatlığı yüzünden artık Sarı Kırmızılı forma ile göremeyeceğiz kendisini artık. Gerçekten çok üzüldüm gidişine...
Gözümde ve gönlümde yeri ap ayrıydı Kewell'ın. Koskoca bir cumartesi günümü O'na layık bir yazı yazabilmek için heba etmiştim. Peki değer miydi?.
Bence, kesinlikle değerdi.
Güle güle Harry, unutulmayacaksın...
Okuyamayanlar için, bahsi geçen yazı "Kewell from Galatasaray"...
Etiketler:
Galatasaray,
the photos
19 Mayıs 2010 Çarşamba
Govou?

Transfer döneminde konuşmayı pek sevmem aslında. Her transfer döneminde Türk medyası sallar durur. Her gün saçma sapan isimler atılır ortaya. Bu yazdıklarımdan sonra sakın beni de aynı kefeye koymayın lütfen...
Malumunuz, Sidney Govou Lyon kariyerini Le Mans maçı ile sonlardırdı. Hocası tarafından maçın sonlarına doğru oyundan alındı ve alkışlarla veda etti kulübüne. Govou'nun Sevilla, Sunderland veya West Ham United üçlüsünden birine imza atılacağı düşünülüyordu.
Önce Marca, Sevilla'nın Govou ile görüşmeleri askıya aldığını yazdı. Sonrasında Steve Bruce Govou ile ilgilenmediklerini açıkladı. Londra'da yaşayan bir arkadaşımın uyarısı sonucunda bugün bir İngiliz gazetesine ("Daily Mail") göz attım ve Galatasaray'ın Govou'ya önerdiği yüksek ücret sonrasında West Ham United cephesinde de transferin zora girdiğinin yazdığını gördüm.
Bakalım doğru çıkacak mı?
Etiketler:
Galatasaray,
Ligue 1,
the photos,
Turkcell Süper Lig
29 Nisan 2010 Perşembe
Mourinho Der ki...
- Len tıfıl, Len Messi, la la la la la la lay la la lay la la lay la la lay la la lay la la lara lara lara liy la la lilayyy, koyduk muuuu?
Etiketler:
Champions League,
the photos
23 Nisan 2010 Cuma
Kısa Devre...

İş hayatında gerçekten de insan aklının sınırlarını zorlayan bir yoğunluk yaşıyorum son 3 haftadır. Gece 2'lere, 3'lere kadar ofiste, karşımında bilgisayar, elimde telefon ile işleri toparlamaya çalışıyorum. Ama işleri toparlayacağım derken, hayatımdan 3 haftalık bir zaman daha kayıp gidiyor, engel olamıyorum. Hayatla bağlantı hattı kısa devre yaptığı için futbolla ilgili haberleri de kaçırıyorum. Mesela Bilica'nın kazı çalışmalarına katıldığını, Mourinho'nun Barca'yı dağıtıp evine geri gönderdiği maçın skoru, Arda'nın canlı manken Caner üzerinde oluşturduğu artistlik çalışmasını hep sonradan öğreniyorum.
İşte bu dönemde, bu sayfalara futbola dair bir kaç kelamın yer aldığı yazıları da gönderemez oldum.
Ama geçecek biliyorum, güneşi Haziran 15 itibariyle göreceğim. O günden sonra blogda o kadar çok yazı yazacağım ki, belki de sıkılıp yeter ulan diye bağıracaksınız. Ama o güne kadar affınıza sığınarak, arada bir, bir kaç yazı taşıyabileceğim bu satırlara.
Etiketler:
the others...,
the photos
17 Nisan 2010 Cumartesi
Maicon, Naptın Oğlum?

Bu geceki Inter - Juventus maçından aklımıza kazınacak güzellikte bir gol çıktı Maicon'dan. Önce topu bir güzel kontrol etti, sonra Amauri'yi pazara yolladı, sonra sağ dizi ile topu yumuşatıp o mübarek sağ ayağının dışı ile topu Buffon'un sağından ağlarda gönderdi.
Bu arada gecenin bir da sağmal ineği (daha doğrusu öküzü) vardı. Kim mi? Tabiki Sissokko... İlk yarıda berbat top oynadı ve bağıra bağıra kırmızı kartı yedi ve takımı 60 dakika 10 kişi oynamaya makum etti.
Etiketler:
Seria A,
the photos
12 Nisan 2010 Pazartesi
Bir Tribünün Çöküşü!!!

Yenilsen de, yensen de
Taraftarın seninle,
Üzüntünde, sevincinde,
Seninle birlikte….
İşte buydu Kapalı’yı numaralıdan farklı kılan. İstanbul’daki ve Kapalı’daki 8’inci senemde her mağlubiyetten sonra bu tezahüratı duydum ben. Bu yüzden sevdim Kapalı’yı, bu yüzden deliler gibi bağırdım her maçta… Alparslan Abi’nin ölümünde bu yüzden ağladım dakikalarca…
Ama dün gece, bambaşka bir Kapalı gördüm ben. Hem de hiç sevmediğim, hayatımda bir daha tanık olmak istemediğim bir ruh halinde… 6-0 yenildiğinde Fenerbahçe’ye, bağrına basmıştı bu takımı dün herkesi ıslıklayanlar.
Taraftarın seninle,
Üzüntünde, sevincinde,
Seninle birlikte….
İşte buydu Kapalı’yı numaralıdan farklı kılan. İstanbul’daki ve Kapalı’daki 8’inci senemde her mağlubiyetten sonra bu tezahüratı duydum ben. Bu yüzden sevdim Kapalı’yı, bu yüzden deliler gibi bağırdım her maçta… Alparslan Abi’nin ölümünde bu yüzden ağladım dakikalarca…
Ama dün gece, bambaşka bir Kapalı gördüm ben. Hem de hiç sevmediğim, hayatımda bir daha tanık olmak istemediğim bir ruh halinde… 6-0 yenildiğinde Fenerbahçe’ye, bağrına basmıştı bu takımı dün herkesi ıslıklayanlar.
Ne oldu, neden oldu bilmiyorum ama ben dün ilk defa maçı yarıda bırakıp terk etmek istedim orayı. Hatta buna da kalkıştım ama Ali Sami Yen’in koridorlarına girdiğimde başkalarına kızıp takımı yalnız bırakmayı yediremedim kendime ve geri döndüm.
Takımın bu gidişatına tepki konulması gerektiği konusunda herkes ile hemfikirim. Takımda bir şeylerin ters gittiği ve kendilerine gelmeleri için harekete geçilmesi gerektiği belli. Sami Yen, deplasman demeden her maça gelen, bazen polis dayağı, bazen biber gazı yiyen, sevgilisiyle sırf Galatasaray yüzünden kavga eden, kombinesini kredi kullanıp alanlar, takımlarından sadece biraz saygı bekliyorlar çünkü. İstedikleri tek şey bu aslında. Ancak ne yazık ki bunun verdiği hırs ve kızgınlık ile kendilerini kaybedip hayatları boyunca daima pişmanlık duyacakları hareketler yaptılar. Bu şekilde ve böyle bir tepki verilmemeliydi.
Fenerbahçe maçında takımı ruhsuz oynamak ile suçlayanlara birkaç sözüm var aslında. Maçtan 7-8 saat önce içmeye başlayıp, tribüne zilzurna sarhoş giren, maçta toplasan bir dakika bağırmamış olanlar, sırf para hırsı yüzünden kombinesini bir maçlığına 500-600 TL’ye kiralayanların buna hakkı yok işte. Takımına karşı görevini yerine getirmeyenlerin, takıma küfür etmeye de tepki göstermeye de hakkı yok.
Takımın bu gidişatına tepki konulması gerektiği konusunda herkes ile hemfikirim. Takımda bir şeylerin ters gittiği ve kendilerine gelmeleri için harekete geçilmesi gerektiği belli. Sami Yen, deplasman demeden her maça gelen, bazen polis dayağı, bazen biber gazı yiyen, sevgilisiyle sırf Galatasaray yüzünden kavga eden, kombinesini kredi kullanıp alanlar, takımlarından sadece biraz saygı bekliyorlar çünkü. İstedikleri tek şey bu aslında. Ancak ne yazık ki bunun verdiği hırs ve kızgınlık ile kendilerini kaybedip hayatları boyunca daima pişmanlık duyacakları hareketler yaptılar. Bu şekilde ve böyle bir tepki verilmemeliydi.
Fenerbahçe maçında takımı ruhsuz oynamak ile suçlayanlara birkaç sözüm var aslında. Maçtan 7-8 saat önce içmeye başlayıp, tribüne zilzurna sarhoş giren, maçta toplasan bir dakika bağırmamış olanlar, sırf para hırsı yüzünden kombinesini bir maçlığına 500-600 TL’ye kiralayanların buna hakkı yok işte. Takımına karşı görevini yerine getirmeyenlerin, takıma küfür etmeye de tepki göstermeye de hakkı yok.

Dün akşam beni utandıran, üzen en önemli şey ise Arda’ya gösterilen tepkiydi. Kız arkadaşı ile sinemaya gitti diye, son haftalarda sakat olduğu için oynamayan ama buna rağmen Fenerbahçe maçında daha da ciddi sakatlık yaşama riskine karşı oyuna girmek için hocasına yalvaran Büyük Kaptan’a kimsenin laf söylemeye hakkı yok. Metin gibi oynayan tek adamken, tüm benliği ile renklere için savaşırken, kimsenin yok. Kimsenin Arda’ya tek bir laf etmeye hakkı yok!!!
Bu arada numaralıya da helal olsun. Belki de hayatlarındaki en doğru hareketi yapıp, takımlarına sahip çıktılar.
Şunu merak ediyorum. Bu hafta derbiden bir beraberlik çıksa ve Bursaspor da puan kaybetse ve biz de Manisa’dan 3 puan ile dönsek, Ali Sami Yen’deki Bursaspor maçında yine bu tepkiyi koyabilecekler mi?
Şunu merak ediyorum. Bu hafta derbiden bir beraberlik çıksa ve Bursaspor da puan kaybetse ve biz de Manisa’dan 3 puan ile dönsek, Ali Sami Yen’deki Bursaspor maçında yine bu tepkiyi koyabilecekler mi?
Allah’tan tek dileğim var, o da bu sene şampiyon olmak. Ama bu istek şampiyonluğa olan arzudan, onun getirdiği mutluluktan değil. Dün takımı ıslıklarken, şampiyonluk geldiğinde takımı bağrına basacak olan iyi gün dostlarını tanıyabilmek için..
Bu satırları okuyup, bu yazının altına imza atmayacak harbi Galatasaraylı yoktur diye düşünüyorum...
Etiketler:
Galatasaray,
the photos,
Turkcell Süper Lig
Ali Sami Yen'de...

İlk defa Kapalı'da olduğumdan utandım dün akşam. Ali Sami Yen'de tanık olduğum olaylar hakkında bu gece uzun uzadıya bir yazı yayınlayacağım. Ama ondan önce, dün akşam Arda'ya tepki gösterenler için gelsin..
Bu adam hepinizden daha fazla Galatasaray'lı. Sizler Fenerbahçe maçı öncesinde kafaları çekip, maç boyunca susup tezahürat yapamazken, o adam sakat sakat oynadı korkusuzca.
Bu takımda bazı futbolcuların tepkileri hakettiğinde hem fikiriz ama Büyük Kaptan konusunda değil.
Etiketler:
Galatasaray,
the photos,
Turkcell Süper Lig
11 Nisan 2010 Pazar
Alkışlar Pellegrini'ye...

Eminim ki şu an çoğunuzun içinden, “Alkışlar Pellegrini’ye” başlıklı bir yazıda bu adam ne anlatıyor böyle diyordur. İşte bu yüzden hemen olayı El Clásico’ya bağlıyorum.
Baba ve oğulları arasındaki futbola dair tek çatışmadır El Clásico’nun kahramanları. Babam ve kardeşim Barcelona taraftarıyken, bendeniz Real Madrid fanatiğimdir uzun yıllardan beri. Bu yüzden de bu iki takım karşılaştığında Galatasaray – Fenerbahçe heyecanına benzer bir heyecan hakim olur ailede. Dün akşamki mücadele öncesinde de durum pek değişmedi. Önce memleketten babam arayıp, bu akşam sizi şöyle yaparız, böyle yaparız deyip sinir katsayımı yükselti. Ardından da evde bekleyen kardeşimin Messi hayranlığını abarttığı saçma sapan yorumları çıldırttı beni. Ama uzun süreden beri ilk defa bu kadar emindim Barca’yı eli boş göndereceğimizden ve bu yüzden cevap verme tenezzülünde bulunmadım. Takım bu sezon evinde oynadığı maçlarda tek bir puan bile kaybetmemişken, Ronaldo’nun ve Higuain’in yüksek formları gaza getirmişti belki de beni.
Ancak, Pellegrini denen Şili'li (edit) sağolsun, bütün ümitlerimi yıktı ve bu sezon sevinmek için son şansım olan Real Madrid galibiyetini ellerimden çekip aldı. 2 Diarra’yı birden kenara bırakıp Gago ile başladı oyuna ve utanmadan sıkılmadan Ronaldo’yu da sol açıkta oynattı. Sırf bu yüzden sağ kanattan tek bir kez bile tehlikeli atak geliştiremedik maç boyunca. Sol kanatta da Ronaldo hep ters ayakla almak zorunda kaldı topları, ve bu nedenle etkili de olamadı. Marcelo’nun harika (!) pasları da Higuain’in işini bitirince mucizelere kaldığını anlamıştık galibiyetin. Ama yine de bir umut besledim içten içe. Pellegrini belki ilk defa kafayı çalıştırır da Guti ile Benzema’yı sürer oyuna, Gago’dan da kurtuluruz dedim durdum. Benzema’yı oyuna sürüp onu sol açığa çekecek, Ronaldo sağ açığa kayacak ve Guti’de pas trafiğini yöneterek gol atmamızı sağlayacaktı böylelikle. Ama bu adam önce Marcelo'yu çıkarttı, sonra da Higuain'i. Torpilli Gago’yu da 90 dakika sahada tutarak sonun gelmesinde katkıda bulundu. Diğer tarafta ise Xavi resitali vardı. Messi’nin bu kadar abartıldığı bir dünyada neden kimse bu adamın hakkını teslim etmiyor anlamıyorum. Messi’nin bu sezon attığı çoğu golde, tıpkı dün akşamki maçta yaptığı gibi akıllara zarar ara pasları veren bu adamdan başkası değil.
Bu sezon elde var sıfır. 2 Fenerbahçe, 2 Barcelona mağlubiyeti. Zaten daha fazlasını da kaldıramaz bu bünye. Yeter artık dalga konusu olduğumuz. Arkadaşların dalga geçmesi koymuyor ama babam ve kardeşim de bunu yapınca acı veriyor artık :).
Ve sonuç olarak, yine bana hüsran, yine bana hasret var…
Etiketler:
Primera Liga,
the photos
10 Nisan 2010 Cumartesi
Ronaldo Der ki...

- I’m taller and broader than Messi. But seriously, he’s having a terrific season, and he’ll always go down as one of the greats, although let’s not overlook the contribution made by his coach and team-mates.
" Messi'den daha enli ve daha uzunum. Gerçekten mükemmel bir sezon geçiriyor ve ileride daima en başarılılar arasında yer alacak ama takım arkadaşları ve hocasının katkılarını da unutmamak gerekir"...
Etiketler:
Primera Liga,
the photos
Bugün yüzümüz güler belki...

Fenerbahçe - Galatasaray : 3-1
Barcelona - Real Madrid : 1-0
Galatasaray - Fenerbahçe : 0-1
3'de sıfır yaptık bu sene. Bir kere olsun sevinmek ister bu gönül. Geçen seneden beri 6-2'den tavşan sendromu denen bir hastalık dolaşıyor bünyede. Bugün, Santiago Bernabeu'da, El Clasico'da bu hastalığın ilacının bulunmasını istiyorum artık..!
Etiketler:
Primera Liga,
the photos
4 Nisan 2010 Pazar
Duvarları Maviye Boyamak

Avrupa liglerinde artık dananın kuyruğunun kopacağı dönemlere giriyoruz yavaş yavaş. Geçen hafta Galatasaray – Fenerbahçe ve Roma – Inter mücadeleleriyle başlayan bu periyoda bu haftaya da Manchester United – Chelsea mücadelesini sığdırdık. Artık hepinizin bildiği gibi The Blues taraftarıyımdır bendeniz. O yüzden bu haftaki 3 puan, geçen haftaki derbi mağlubiyetinin üstüne çok güzel geldi bünyeye.
Ancelotti’nin Aston Villa karşısında alınan 7-1’lik galibiyetten hemen sonraki açıklamalarından bu haftaki mücadelede yüksek tempo beklemememiz gerektiğini anlamıştım. Karşı takım filelerine tam 7 gol gönderen Chelsea’nin tabir-i caizse dangalak (!) hocası, hücum futbolunu, bol gölü sevmediğini, oyun anlayışının gol yememek üzerine kurulduğunu söyledi röportajında. Bu bana Galatasaray’ın şu andaki durumu hatırlatıyor. Lige fırtına gibi giren, her maç kalesinde gol görmesine rağmen maçlarda en az 3 gol atarak puanları toplayan Galatasaray’da işler gol yememe üzerine çift ön liberolu sisteme geçiş ile kötüye gitmeye başlamıştı. Aynı şeyin Chelsea için de geçerli olduğunu söylemem gerek. Chelsea’de her şey gayet iyi giderken, Ancelotti’nin puan farkını korumak için risksiz futbol oyun anlayışına geçmesi Manchester United ile Arsenal’i bir anda potaya soktu. Allah’tan bu duruma futbolcular direnç gösterip dünkü maç öncesindeki son iki haftada toplam 12 gol bıraktı rakip filelere. Sırf bu direnç yüzünden herkes bol gollü ve yüksek tempolu bir maç bekliyordu iki dev takımdan. Ama pek de öyle olmadı. Ancelotti, ilk yarıda gol yemeden gol bulma stratejisini uyguladı ve Manchester United’ı kilitlemeyi de başardı, üstüne bir de Joe Cole ile golü bulunca daha da abartıp tüm takımı savunmaya çekti. İşte bu da tempoyu düşürdü ve ilk yarıda uyuyan United’ın uyanmasına yol açtı. Kırmızı Şeytanlar yüklenirken, o Anelka’yı oyunda tutmaya devam etti ve sırf bu yüzden 10 dakika kendi sahasından rakip sahaya adım atamadı takım. Sahadaki futbol, Drogbaaaaa diye bağırıyordu bu 10 dakika içinde. Ve çok şükür bu İtalyan da sesi duydu ve Drogba’yı sürdü oyuna. Bu değişiklik ile birlikte her atakta hücüma katılan Vidic, Drogba korkusu yüzünden savunmadan çıkamaz oldu ve oyun tekrar dengeye oturdu.
Tam da bu dakikalarda her ne kadar ofsayt olsa da Drogba’nın ağlara gönderdiği gol geldi ve koltuğuma uzanıp derin bir ohh! çektim. Ama o kadar uzun süren ir ohh! çekmişim ki, tam bitirdiğimde Manchester’in golü geldi. Ve son 5 dakika kabus gibi geçti. Şükürler olsun ki, bir kaza kurşununa maruz kalmadan Maviler maçı alıp, ceplerinde 3 puanla memlekete döndüler.
Benim için alınan üç puandan çok, Alex Ferguson’un maçtan sonra yapacağı açıklamalar önem taşıyordu. Bu sezon hakemler sayesinde en az 10 puanı hanesine yazdıran Alex’in, her mağlubiyet sonrası hakeme yağdırma politikasının bir örneğini yaşayacağımızdan emindim. Ferguson maçta sonra, hakemlere bol bol yüklendi ve böyle hata yapan hakemlerin neden hala hakemlik yapabildiklerinin sorgulanması gerektiğini söyledi. Ama ofsayttan gelen golün öncesinde maçın 1-0 Chelsea üstünlüğü ile devam ettiğinin farkında değildi sanırım kendileri
Sonuç olarak biz aldık 3 puanı dönüyoruz evimize hem de Old Trafford’un duvarlarını maviye boyayarak.
Etiketler:
Premier League,
the photos
28 Mart 2010 Pazar
Metin Gibi
İş yüzünden yine uzun süredir ayrı kaldım bu sayfalardan. Bugün itibariyle tekrar geri dönüyoruz bakalım. Artık evden çıkıp arkadaşlarla buluşma vakti. Metin Oktay atkım boynumda, kombinem cebimde, hedef önce Sokak, oradan da kapalı göbek...
Allah bizi utandırmasın, alalım şu maçı rahatlayalım....
Etiketler:
Galatasaray,
the photos,
Turkcell Süper Lig
23 Mart 2010 Salı
Yazıklar Olsun...!
Blog'a 23 Mart 2010, saat 00.36 itibariyle atmış olduğum Yakışmadı...! postu esnasında Fenerbahçe resmi internet sitesinde başsağlığı mesajı yoktu. Saat 00.50 itibariyle baş sağlığı mesajı yayınladılar. Ama yayın tarihi olarak 22 Mart 2010 gösteriliyor.
Gerçekten yazıklar olsun. Kimi, neden kandırıyorsunuz ki?. Bu yaptığınız hiç baş sağlığı mesajı yayınlamamanızdan daha da ayıp değil mi?
Etiketler:
the photos,
Türk Futbolu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)