6 Mart 2010 Cumartesi

Düşmeyen Portsmouth İstiyoruz...

Hafta içi mali borçlar yüzünden kayyuma devredilen Portsmouth'un Premier Lig'de tutunması çok zor gözüküyor. Çünkü, Diyarbakırspor'un Turkcell Super Ligi'nde bir saniye bile kalmayı haketmemesine rağmen hala küme düşürülmediği, tek bir puanının bile silinmediği Türkiye'nin aksine, futbolun mabedi İngiltere'de futbol federasyonu yüksek 9 puanını silinecek Portsmouth'un.

Bu haftaki kayyum haberine kadar Portsmouth'un Premier Lig'de tutunacağına yürekten inanıyordum. Son 6-7 haftada dışarıda olan bitene kulaklarını tıkayıp var güçleriyle ligde tutunmak için çalışan ve savaşan bir takım vardı her maçta sahada. Ve sadece 5 puan fark kalmıştı 17. sıradaki Wolverhampton ile aralarında...

112 yıllık asaletiyle Pompey'i teknik kadro, futbolcular ve taraftarlar ligte tutacaklardı. Ne yazık ki mucize gerçekleşmeyecek artık. Aptalca yönetim politikaları yüzünden seneye Championship'te izleyeceğiz kendilerini...

Ama Emre'nin gönlü ve içindeki futbol aşkı Pompey'den bambaşka bir mucize, bir savaş ve bir kahramanlık bekliyor. Bugün Birmingham'ı 2-0'la geçip adlarını yarı finale yazdırdıkları FA Cup'da Wembley'e kadar gidip o kupayı kaldırmalarını...

28 Şubat 2010 Pazar

Futbol Sahasında Deve Güreşi

Oynadığı Futboldan Zevk Almak

Keita'nın bu pozisyonda neden ve ne için güldüğü konusunda fikri olan var mı? :)

Kader’iniz Bu

Uzun süre sonra ilk defa bu kadar zevk aldım Ali Sami Yen’de izlediğim bir maçtan. Temponun hiç düşmediği, gol pozisyonu bolluğu yaşandığı bu maçı izleyip de keyif almayan tek bir futbol sever de yoktur herhalde. Bunun birkaç sebebi var aslında. Örneğin Galatasaray’ın maça uzun süre sonra ilk defa gerçek 4-3-3 dizilişi ile başlaması ve Kasımpaşa’nın açık futbolu.

Atletico Madrid maçının etkisinden kurtulamamış bir şekilde gittiğim Ali Sami Yen’de, Galatasaraylı futbolcuların bu etkiyi üzerlerinden tamamen atmış olmaları beni çok şaşırttı. Takımın gösterdiği istek ve arzu ile hırs, alınan 3 puandan ve atılan 4 golden çok daha önemli gözümde.

Maç hakkında uzun uzun konuşmak yerine, sadece birkaç kelam edeceğim yine.

Galatasaray’ın kadrosunu gördüğümde Ali Sami Yen’de izlediğim temposuz ve stres dolu günlerin sonunun geldiğini anlamıştım. Mehmet Topal’ın önünde Ayhan ve Keita-Gio-Arda-Jo dörtlüsü ile bol gol pozisyonuna girip farklı bir galibiyet alacağımız ümidi doğmuştu bir anda içimde. Nitelim öyle de oldu. İlk yarı boyunca en az 6-7 net gol pozisyonuna girip sadece 1 gol ile yetinmek zorunda kaldık. İkinci yarıya da gol kaçırma rekorunu geliştirmek için çıkıp, yine 4-5 tane gol pozisyonunu boşa harcadık, zaten o anlarda da Kasımpaşa’nın golü geldi.

Maç 1-1’e geldiğinde bu maçın böyle bitmeyeceği aşikardı. Çünkü ne Kasımpaşa tempoyu düşürmeye çalıştı ne de Galatasaray demoralize oldu. Golden sonra tempo daha da arttı ve Keita’nın harika golü, Jo’nun penaltısı ve Keita’nın perdeyi kapatan son golü ile birlikte dükkanı 4-1 ile kapatmış olduk bu pazar gününü...

Bu güzel maçın kahramanı ise şüphesiz Gio oldu. Harika bir futbol ortaya koydu ve Rıdvan Dilmen’in kulaklarını çınlattı.

Seviyoruz seni Giovanni Dos Santos!

Rıdvan Duy Bu Sesi..!

Rıdvan Dilmen'in son bir kaç aydır yanlı yorumlarına tanık oluyoruz hepimiz. O kadar yanlı yorumlar ki bunlar, Fenerbahçeli arkadaşlarım bile rahatsız oluyorlar. Fenerbahçe'nin galibiyeti ya da Galatasaray veya Beşiktaş'ın mağlubiyeti sonrasında yüzündeki o gülümseme yüzünden nefret ediyorum bu yorumcu bozuntusundan.

Fenerbahçe'nin yenildiği ve bizim de 3 puanı cebimize koyduğumuz bu güzel pazar akşamında televizyonu açtığımda Rıdvan'ın 5 karış surat, iğrenç bir ses tonu ve kurmaya çalışıp da kuramadığı cümleler sayesinde bir kat daha zevk aldım bu hafta sonundan.

Ha, bu arada Rıdvan Dilmen, Gio Dos Santos'un yeteneksiz bir futbolcu olduğunu, Galatasaray'a yakışmadığını (ki ona ne oluyorsa!!!), ona verilen paraların sokağa atıldığını anlatıp durdu 1 aydır.

Gio'nun harika futbolu sonrasında sorarım kendisine; "Ne oldu Rıdvan???"