Seria A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seria A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Nisan 2010 Cumartesi

Maicon, Naptın Oğlum?

Bu geceki Inter - Juventus maçından aklımıza kazınacak güzellikte bir gol çıktı Maicon'dan. Önce topu bir güzel kontrol etti, sonra Amauri'yi pazara yolladı, sonra sağ dizi ile topu yumuşatıp o mübarek sağ ayağının dışı ile topu Buffon'un sağından ağlarda gönderdi.

Bu arada gecenin bir da sağmal ineği (daha doğrusu öküzü) vardı. Kim mi? Tabiki Sissokko... İlk yarıda berbat top oynadı ve bağıra bağıra kırmızı kartı yedi ve takımı 60 dakika 10 kişi oynamaya makum etti.

13 Aralık 2009 Pazar

Kan Revan İçindeyim

İtalya başbakanı ve AC Milan'ın sahibi Berlusconi amcamıza feci dalmışlar, ağız, burun kalmamış valla. Kimin ve ne şekilde bu hale getirdiğini göremiyoruz ama ağzı burnu kan içindeyken Berlusconi'nin de nasıl gider yaptığına şahit olabiliyoruz aşağıdaki linkteki videodan.


Gecenin sorusu şüphesiz bunu kimin yaptığı.

Palermo mağlubiyeti sonrası kızgın bir Milan taraftarı mı yoksa Inter Milan taraftarı mı? Ama cevap bambaşka. Sosyalist bir eylemci saldırmış 73 yaşındaki Berlusconi amcaya.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Geri Dönmek?

Cagliari - Napoli maçı için ilk yarı/ikinci yarı Napoli bahisini oynamıştım. Napoli ilk yarıda Lavezzi ile öne geçip devreyi de bu şekilde bitirdiğinde bu bahis tutar abicim demiştim. İkinci yarıda Pazienza'nın golü ile durum 2-0'a geldiğinde ise ne kadar kazanacağımın hesabını yapmaya başlamıştım ki Cagliari çok pis (!) bir şekilde geri döndü. Son 15 dakikada 3 gol bulup maçı 3-2'ye çeviriverdiler.

Bu sonuç bütün moralimi söküp çıkartmıştı içimden. Sırf bu yüzden Cagliari için ağzıma geleni söyledim durdum bir kaç dakika boyunca. Ancak sanırım bugün futbol tanrıları beni gerçekten seviyor olacak ki bütün beddualarımı kabul gördü ve Napoli son saniyelerde beraberlik golünü buldu.

Cagliari'ye kapak olsun...

30 Ekim 2009 Cuma

Direkten Dönmek

Dün akşamki Inter-Palermo maçını en iyi anlatan iki kelime olsa gerek...

Mourinho, ilk yarısında saha kenarı şovu dahi yaptığı maçın ikinci yarısında ecel terledi döktü, bol bol tırnak yedi. İlk yarı boyunca sigara tüttürmeyen Moratti ikinci yarıda bir paket maltepeyi(!) heba etti.

Hafta arasında Barotelli, gider ustası hocası Mourinho'ya gider yapmaya çalıştı. Takımın yeteri kadar antreman yapmadığı ve antremanlarda sağlam çalışmadıklarından yakındı. Geçen seneden beri kendisine forma şansı veren José'yi sırtından vurdu kerata resmen.

Ama Mourinho boş durmadı "Barotelli dahil olmak üzere bu maç için çok fazla antreman yapıp bol bol çalıştık" diyerek Palermo maçı öncesinde rest dedi talebesine. Bu sözler Barotelli'yi gaza getirmiş olacak ki, muhteşem bir ilk 45 dakika oynadı San Siro'da. Penaltı yaptırdı, gol attı/attırdı. Palermo ne olduğunu idrak edemeden 4-0 oluverdi skor.

İlk 45 dakikadaki oyunu görünce bu maçta daha çok gol olur dedim içinden. Zenga'nın Palermo'su delikanlı futbolu oynadılar, maç 4-0 olduğunda bile hiç kapanmadan, tüm hatlarıyla yüklendiler. İtalyanların alışık olduğu bir futbol oyun anlayışı değil bu aslında. Genellikle büyük takımlar karşısında 2-0 ya da 3-0 geriye düşen takımlar rezil olmamak için kapandıkça kapanır. Ama Palermo korkamadan, çok adamla gitti Inter yarı sahasına.

İlk yarının en unutulmaz anından bahsetmek gerekir ikinci yarıyı anlatmaya başlamadan önce. Barotelli'nin attığı ikinci gol sonrasında Mourinho'nun sevini tek kelimeyle harikaydı. Sağ elinin işaret parmağıyla sol koluna şırınga sokma hareketi efsaneler arasındaki yerini alacaktır kesinlikle.

İkinci yarının başında Barotelli nazara geldi ve sakatlanarak yerini sakatlıktan yeni dönen Milito'ya devredip terketti sahayı. Zaten ne olduysa bu dakikadan sonra oldu. Barotelli oyundan çıkarken elindeki sazı Miccoli'ye vermiş olacak ki Miccoli başladı kendi çalıp kendi oynamaya. Önce durumu 4-1'e getirdi, sonra harika bir ara pası ile takımının ikinci golü bulmasını sağladı, 67. dakikada attığı golle de tabelayı üçledi. Bu dakikadan sonra tenis maçına döndü oynanan oyun. Yüksek tempoya dayanamayan hakemin dilinin dışarıya çıktığını gördük böylece. Top bir o kaleye savruldu bir bu kaleye, bir Palermo kaçırdı bir Inter...

Ama dakikalar 83'ü gösterdiğinde, harika bir oyun çıkartan Maicon'un muhteşem servisiyle 'Il Principe' Milito topa dokunup Inter'i rahatlattı ve Inter Genoa'dan sonra Palermo'yu da 5'ledi.

Maç sonunda hem Başkan Moratti hem de Mourinho Zenga'ya ve Palermo'ya övgüler yağdırıp, yiğidin hakkını yiğide teslim ettiler.

José Mourinho, basın toplantısında yaptı yapacağını ve Zenga'nın Inter'in başına geçme olasılığını soran gazetecilere, "2013 yılında sözleşmem bittiğinde gelir Moratti ile görüşür, o zaman şartlarda anlaşırlarsa neden olmasın" demeciyle İtalyan medyasına ağzının payını verdi.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Benvenuto Calcio Seria A !!!

İtalya Seria A bugün oynanan maçlarda yeni sezona merhaba dedi. Maldini'nin olmadığı, Nesta'nın sakatlıklar nedeniyle bir türlü "merhaba yeni sezon" kelimelerini bir araya getiremediği , AC Milan için büyük ihtimalle hüsranla sonuçlanacak bir sezona...

Milan öpsün Pato'sunu başına koysun. İlk haftada Siena deplasmanında attığı iki golle ipten aldı hem Berlisconi'yi, hem Galliani'yi hem de Leonardo Nascimento de Araújo'yu...

Mourinho, zaten lige damgasını vurup, bu sezon da kupayı alacaktı. Ama Lippi'nin Juventus'un şampiyon olacağını iddaa etmesi, bizim deli oğlanı sinirlendirmiş. Bu yüzdendir ki, İnter sezonun ilk 4-5 maçında Mourinho gazıyla toplar üç puanları. Sonrası ise, izlemeye doyamayacağımız bir lige şahit olacağımızın uzun bir maratonun gerçek başlangıcı olur.

Bu sezon Seria A'nın hangi kanalda yayınlanacağı belli değil. Eğer aldığım duyumlara göre Kanal 24 yayın haklarını almazsa, hepimize Justin TV yolları gözüyor.

Günün maçlarında alınan sonuçlar;

*Siena 1-2 AC Milan

*Bologna 1-1 Fiorentina

18 Mart 2009 Çarşamba

Il Genio

Zlatan Ibrahimović, insan üstü yaratık... Zaten yukarıda fotoğraf ta bu konuda ne kadar haklı olduğumu gösteriyor.

Zlatan'ın yeri benim için ayrıdır. İtalya Serie A'yı izlememin José Mourinho ile birlikte iki nedeninden biridir kendisi. İnsan olduğunu inanmadığım, kolları ve bacakları street fighter efsanesi Dhalsim'ı andıran, ayakları hiç olmayacak yerlere uzanan bir adam. Tsubasa gibi hiç olmayacak vuruşlara imza atan insan üstü yaratık. Aldığı paraları sonuna kadar hakeden, aktif futbolcular içerisindeki en büyük golcüdür.

Ibrahimović dikkatimi ilk kez Ajax forması altında oynarken çekmişti. Ajax'ın Groningen ile oynadığı bir maçı izlerken, spikerin Ibrahimović telaffuzu bir merak uyandırdı bende. İsveç vatandaşı olan Ibrahimović 'in soyadının acaba neden Ibrahimović olduğu merakını.

Ibrahimović, Bosnalı bir babanın oğluymuş meğer. Ailesi evlenir evlenmez İsveç'e göç etmiş ve Rosengard adında, göçmenlerin yaşadığı bölgeye yerleşmişler. Il Genio İsveç'te dünyaya gelmiş. Buna rağmen babasının genleri sebebiyle Osmanlı torunu, Anadolu evladı sayılır benim gözümde...

Zlatan'ın futbola Malmö Anadolu ve FBK Balkan takımlarında oynayarak başladığını öğrendiğimde ise bu adam kesin Türk demiştim. Bu konu hakkında da hemen araştırmaya koyularak detaylara ulaştım. Osmanlı devleti zamanında Anadolu'dan göç ederek Balkanlara yerleşen Türkler 1.Dünya Savaşı sonrasında, Balkan vatandaşları da ikinci dünya savaşı ve sonrasında İsveç, Norveç gibi ülkelere göç etmişler. Göç eden Anadolu evlatları, Almanya'da kurdukları Türkiyemspor gibi bu ülkelerde de küçük takımlar kurmuşlar.

Balkanlar ile Anadolu arasında gidip gelen Il Genio, son kararını Malmö FF kulübüne geçerek İsveç'ten yana vermiş ve 15 yaşında geçtiği bu kulüpte ilerleyen zamanlarda profesyonelliğe adım atmış.

Malmö FF İsveç 1.Ligi'nden düştüğünde, Zlatan için önemli bir fırsat doğmuş ve ikinci lig kariyeri çok başarılı geçmiş. Arsenal'in gerçek bir futbol menajerinden çok Championship Manager oyunu oynadığını düşünen menajeri Wenger, Ibracadabra'daki ışığı görmüş ve Arsenal'e almak istemiş. Wenger bu konuda biraz yavaş davranınca, Ajax Ibrahimović'i alıp kaçıvermiş Hollanda'ya.

Ajax günleri yedek kulübesinde başlayan Zlatan'ın futbolculuk hayatındaki dönüm noktası Ronald Koeman'dır. Koeman Ajax'ın başına geçtiğinde ilk işi 1.92'lik bu deve ilk 11 içerisinde yer vermek olur.

2001 yılında başlayan Ajax kariyeri 2004 yılında Juventus'a tranferiyle son bulan Ibrahimović'in, 4 Nac Bredalı oyuncuya işkence çektirerek, hepsini teker teker pazara yollayıp Nac Breda ağlarına bıraktığı gol hala konuşulmaktadır.(Bknz : Video)

Ajax yine çok karlı bir işe imza atarak, yaklaşık 8 milyon Euro'ya satın aldığı Zlatan'ı 19 milyon Euro'ya Juventus'a gönderir.

Il Genio, Juventus kariyeri boyunca golcü kimliğinin yanına, top taşıyan, ileride top tutan ve asist yapan forvet etiketini eklemiştir. Juventus'ta Trezequent'in yerini ele geçiren Zlatan için Juventus kariyeri, Juventus'un Calciopoli skandalı sonuncunda Serie B'ye düşürülmesiyle sona erer.

Yüce Moratti, eline gelen bu fırsatı değerlendirmek için her zamanki gibi paraya acımadı ve yaklaşık 25 milyon Euro'ya Zlatan'a çubuklu, pirelli reklamlı formayı giydirdi. Türk futbolcusunun imza törenlerinde yaptığı "ben küçükken bu takımlıydım" tarzı bir açıklamayla, Inter'in daima gönlünde yatan takım olduğunu söyledi.

Inter kariyeri çok başarılı başlayan Ibrahimović'in dünyadaki en iyi forvet oyuncusu olduğunu savunurken kafamda tek bir soru işareti bile yoktu. Mourinho'nun Inter'e imza atar atmaz Ibrahimović'in CR7'den çok daha iyi futbolcu olduğunu söylemesi beni haklı çıkartıyordu.

Ibrahimović'in kariyerinde muhteşem goller bulunuyor. Nac Breda maçındaki harika golünün yanında, İtalya ağlarına topukla gönderdiği gol ve daha niceleri. Muhteşem gollerine en yakın örnek ise hafta sonu Fiorentina ağları gönderdiği frikik golü. Yukarıdaki fotoğraftaki vuruşu sonrasında ağlara giden top, Il Genio'yu Tsubasa'ya benzettiğimde gülen arkadaşlarıma selam olsun.

17 Mart 2009 Salı

Zlatan Ibrahimovic

Bugün arkadaşlarla yaptığımız tartışmanın konusudur kendileri. Zlatan'a ilişkin uzun ve kapsamlı yazının mürekkebi kurumak üzere. En yakın zamanda blog sayfasına koyacağım...

25 Şubat 2009 Çarşamba

Paulo Maldini nam-ı diğer Il Capitano

Geçenlerde AC Milan ile Genoa arasındaki maçı izliyorum arkadaşlarla. İçlerinden bir arkadaşım başladı Milan’ın ne kadar yaşlı bir takım olduğundan bahsetmeye. Başladığı zaman da öyle hemen bitirmez cümlesini, anlattıkça anlatır, konuştukça konuşur. İmdadımıza Maldini yetişti Allah’tan. Heyecan içinde telaşlı telaşlı konuşurken, Maldini’nin topu ayağının altından kaçırmasıyla; “şu Maldini 40’ına gelse de bıraksa artık futbolu” cümlesini çıkarıverdi ağzından. Bir türlü bulamadığımız acil çıkış kapısını kendi elleriyle göstermiş oldu bizlere. 1968 yılında doğmuş bir insan nasıl olurda hala 40 yaşına gelmemiş olur.

Hemen lafını daha doğrusu kurmaya başlayıp bir türlü nokta ile bitiremediği cümlecikler topluluğunu soruların çalıştığım yerden gelmesinin de büyük etkisiyle bir çırpıda kesip başladım anlatmaya.

Paolo Maldini, diğer bir efsane Cesare Maldini’nin 26 Haziran 1968 yılında dünyaya gelmiş olan oğlu.

Her ne kadar Alessandro Costacurta diye ısrar eden arkadaşlarım olsa bile AC Milan tarihinin en efsane savunma oyuncusudur kanımca.

Il Capitano, biraz da babasının yönlendirmesiyle çok küçük yaşta tanışır futbolla. AC Milan altyapısında geçen yıllardan sonra 16 yaşında A takıma yükselir. Türk insanının kafa yapısına çok benzettiğim İtalyanlar da Türkiye’de dönen dayımın kızı, eltimin oğlu, bacanağımın baldızı muhabbetlerinin benzeri bir torpil mantığı ile Babası’nın Oğlu olduğu için A takıma yükseldiğini düşünürler ilk başlarda. Ancak baba torpili ile İtalya 21 yaş Altı Milli Takımında 16 yaşında oynaması da mümkün değildir.

Maldini küçük yaşta giydiği AC Milan formasını bir daha da çıkartmadı üstünden. En verimli dönemleri diyerek belirli bir yaş aralığı vermek isterdim; ama verimsiz olduğu bir dönem hatırlamıyorum nedense. Tek hatırladığım 2001 yılında verdiği bir röportajda çok verimli bir süreç geçirdiğini ve 2002 yılında zirvedeyken futbolu bırakmayı düşündüğünü belirtmesidir. Sanırım 2012 yerine sehven 2002 demiş kendileri. Şunun şurasında ne kaldı ki 2012’ye? Her sezon sonunda İtalyan medyası tipik başlık olarak Il Capitano aktif futbol yaşantısına veda ediyor cümlesini kullanır 5-6 senedir. Onlar bu başlığı atmaktan Maldini de futboldan bıkmadı hala.

Maldini’nin hala sonlandırmadığı futbol yaşantısında kazandığı kupaların sayısı hayli fazla. Kırdığı rekorlar da yanında bonus bu koca yaşantının.

Serie A’da çıktığı maç sayısı 600’ü toplamda da 800’ü çoktan geçen Kaptan’ın İstanbul’da Liverpool’a 50. saniyede attığı gol O'nun Şampiyonlar Ligi’nin en erken golüne imza atan oyuncusu unvanını kazanması sağlamıştır.

Milan taraftarının futbolu bırakmasını istemediği Maldini’nin son kararı bu sezon sonunda futbolu bırakmaktır. Di Milan (Milanlı) olarak da bilinen Kaptan’ın forması jübilesi ile beraber müzeye kaldırılacaktır. 3 numaralı formayı müzeden sadece Il Capitano’nun oğulları ve daha sonraki nesillerde futbolcu olacak biri çıkarabilecektir. Şu an için buna en yakın aday olarak Maldini’nin oğlu, AC Milan altyapısında oynayan Christian gözükmektedir.

Gelelim Paolo Maldini’nin benim için ifade ettiklerine.

Maldini merakı ilkokul yıllarında bir arkadaşımın Milan – Ajax maçı sonrası okulda “Maldini Abi” çok güzel savunma yapıyor diye kurduğu cümle ile başladı. Bu arkadaşımın futbolla hiçbir alakası olmayan bir kız olması, sadece yakışıklı olduğunu düşündüğü için böyle bir cümle sarf ettiği aklımın ucundan bile geçmemişti. Halbuki AC Milan Ajax’a 2-0 ile boyun eğmek zorunda kalmıştı.

Maldini merakı EA Sports’un hayatımıza kazandırdığı Fifa 98 ile doruğa ulaşarak artık merak olmaktan çıkıp sevdaya dönüşmüştü. Defans önünde kestiği toplarda orta sahayı geçtikten sonra yaptığı vuruşlarla gol sayısı bir sezonda 10-12 arasında gidip gelirdi oynadığım zamanlarda.

Büyük Kaptan Bülent Korkmaz’ı hatırlatması da 2000’li yıllardan sonra benim için daha da önemli kıldı Maldini’yi. Giydiği forma numarası, saçları, her röportajında bahsettiği Milan sevgisi. Kaptan'ın formasını, Galatasaray sevgisini çağrıştırırdı bana.

Büyük Kaptan futbolu bıraktıktan sonra daha da bağlandım ona. Sanki Maldini’yi izlediğimde Büyük Kaptan’ı unutmuyor, onun hala futbol oynadığını düşünerek kendimi avutuyordum. Hala da öyle yapıyorum. AC Milan’a karşı bir sempatim olmamasına, hatta Galliani yüzünden nefret dolu olmama rağmen sadece Maldini için izliyorum maçlarını.

Sezon sonunda futbolu bırakacağını açıkladığında sezon sonu gelmemesi için dua etmeye başlayan, Büyük Kaptan’a duyduğum özlemi nasıl dindireceğini kara kara düşünürken, yardımıma Galatasaray’ın efsanesi, Büyük Kaptan’ın kendisi yetişti.

O’nu Ali Sami Yen’in kapalı tribünden canlı canlı görebilecek, saha içinde olmasa da saha kenarındaki oyununu izleyecek, onu her maç Büyük Kaptan diye tribünlere çağırabilecek olmak yeterli mutlu olmak için. Teknik kapasitesi, oyunu okuyuşunu tartışmak düşünmek istemiyorum şu anda.

Maldini’den bahsederken bile konu Galatasaray’a geliyor ise; Maldini’nin Galatasaray ile oynanan ve 3-2 kazandığımızda ağzından çıkan şu sözler kapanış için yerinde olacaktır.

“Hiçbir güç beni bu statta 25.000 kişinin olduğuna inandıramaz! Dida’yı bir kez bile duyamadım.”