1 Eylül 2009 Salı

Mourinho'nun Kumarı Ben Haim Nerelerde?

Mourinho, Chelsea yıllarında Tel Ben Haim'i transfer etmişti. Chelsea taraftarı ve medyası bu transfere bir türlü anlam veremişti. Bolton'dan Chelsea'ye gelmek büyük bir sarhoşluk yarattı Ben Haim'de. Bariz hatalar yaptı oynadığı maçlarda. Ve tabiri caiz ise kendi fişini çekti.

Hızlı başlayan Chelsea kariyeri hızlı şekilde bitti. Manchester City forması altında görüverdi kendini. M.Hughes bile bu adama dayanamadı. Tel Ben Haim kendine verilen şansları iyi değerlendiremedi. Kendi düşen ağlamaz derler.

Artık Portsmouth forması giyecek İsrailli. Burada Bolton yıllarındaki başarısını bulacağına inanıyorum.

Ufuk'um, Ceylan'ım, Aslanım...

Dün bu sayfalardan Ufuk Ceylan'ın Galatasaray formasını giyeceğini duyurmuştum. Duyururken çok büyük tereddütlerim vardı. Türkiye'de genellikle transfer dönemlerinde herkes heryerden duyum alıyor, blog sayfalarında, forumlarda paylaşıyor. Bazen gizemli yazılar yazarak insanlara hava atıyor, bazen de isim veriyorlar. Bu isimlerin %99'u yalan haber olduğu için, bir kaç gün sonunda blog sayfaları ya da forumlara X Takım bu transferi çok istedi, çok uğraştı ama son dakika pürüzü yüzünden bu transfer yattı cümlelerini sıralıyıveriyorlar br iki gün sonra. İşte yukarıda anlattığım bu sebeplerden dolayı, aldığım bu haberi yazmak ile yazmamak arasında kaldım. Çünkü eğer gerçekleşmezse eleştirdiğim bu insanlardan hiçbir farkım kalmayacaktı. 2-3 saat içim içimi yedikten sonra dayanamadım ve paylaştım sizlerle.

Ve ne mutlu ki, dediklerim doğru çıktı. Ufuk Ceylan, Manisaspor'un çok büyük zorluklar çıkartmasına rağmen Galatasaray'ın formasını giyecek artık.

Peki kimdir bu Ufuk Ceylan?

Ufuk, 23 yaşında genç bir kaleci. Altay altyapısından yetiştikten ve Altay'da kısa bir süre profesyonel olarak oynadıktan sonra Vestel Manisaspor'a (o zamanki adı) transfer oldu. Ufuk, 21 yaş altı A Milli Futbol Takımı formasını başarı ile terletirken, aynı zamanda V.Manisaspor'da formayı Bülent Ataman'dan (nam-ı diğer Deli Bülent) kapıverdi. Bir daha da bırakmadı zaten. Vestel Manisaspor'un hem Vestel'in sponsorluğunu hem de Super Lig'in 18 takımından biri olma şansını kaybettiği 2007-2008 sezonunda Ufuk çok başarılı maçlar çıkarmıştı. Ancak, çok şansız bir sakatlık geçirerek yükselen kariyerinde bir anda büyük bir şok yaşadı. Bank Asya 1.Ligi Ufuk'un genç yaşta büyük tecrübeler kazanmasına yardımcı oldu. Maçların çoğunda ilk 11'de sahaya çıkan Ufuk, Fatih Terim tarafından A Milli Takım kadrosuna da çağırılan bir isim oldu.

Ufuk 1.93 metre boyununda olmasına rağmen çok atletik bir fiziğe sahip. Bir kaleci için önemli özelliklerden biri olan ikinci toplardaki başarısı göz ardı edilemez.

Ufuk, Fevzi Elmas'ın yaptığı hataları yapmaz ve çalışmaya devam ederse gelecek yıllarda Galatasaray'ın 1 Numarası olacaktır.

Hayırlı uğurlu olur inşallah...

Orkun'a çok üzüldüğümü belirtmek isterim. Aykut Erçetin'den çok daha iyi bir kalecidir. Yaser ve Mehmet Güven'e de başarılar.

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Son dakika transferi mi?

Bu dönemde duyum çok olur biliyorsunuz. Amcam şu kulüp yönetiminde, arkadaşımın babası diğer kulübün yönetiminde gibi çeşitli seneryolara sahip oluruz. Çok kısa ve öz not düşüyorum. Eğer bu transfer resmi siteden yayınlanırsa uzun bir yazı yazacağım.

Ufuk Ceylan'a karşılık Aykut Erçetin + bir futbolcu + 1 milyon euro...

Umarım doğrudur. Allah beni utandırmasın...

30 Ağustos 2009 Pazar

RAHAT UYU ATA'M...!


Federasyon Ne Oluyor? ....... ....... Oynuyor..!

Bu kadar saçmasapan bir mantık olamaz. Bu adamlarda akıl namına kayda değer tek bir emare yok!!!

Turkcell Super Lig maçlarını akşam 9.00'da başlatıyorsun. O da yetmiyor, bazı maçları 9.45'de oynatıyorsun. Hava sıcaklıklarının yüksek olması sebebiyle daha erken saatlerde maç oynanmasının futbolcu sağlığına zararlı olduğunu, bu nedenle maçların bu kadar geç saatlerde oynandığını savunuyorsun. Bu noktada haklısın. Kesinlikle sana katılıyorum. Ama ısrarla savunduğun bu tez, Antep'de saat 7'de oynattığın G.Antep - Galatasaray maç ile çürümeye başlarken, Bank Asya 1.Ligi maçları için izlediğin politika ile tamamen geçersiz bir hal alıyor. 1.Lig maçlarının başlama saatini akşam 7.00'a almak bir çuval inciri berbat etmekten başka bir şey değil aslında.

Hadi bunu da geçtim ama hangi akıllı, zeki ya da mantıklı bir insanoğlu (Oğuz Sarvan'ın olduğu bu topluluktan bunu beklemek hata zaten!) Mersin'de, Mersin İdman Yurdu - Adanaspor maçını gündüz 4.30'da oynatır. Memleketimin en güney noktalarından birinde, Ağustos sıcağında, yüzde 80-90 nem oranlarında bir havada 1.Lig maçı oynatmak.

Kimseyi yemesinler kardeşim. Super Lig futbolcusu futbolcu da, 1.Lig futbolcusu top toplayıcı mı?. Yazık, gerçekten çok yazık. Ülke futbolunu yönetenlerin zeka seviyelerini gördükçe söylenecek söz bulma konusundaki yetilerimi kaybediyorum. Türkçe'de bu adamların salaklığını açıklayabilecek bir kelime bulamıyorum. Bulan varsa lütfen paylaşşın bizlerle.

Come on Chelsea!!!

Son bir kaç gündür ciddi şekilde gribal enfeksiyon geçiriyorum. Öksürük, hapşırık derken vücudumda derman kalmadı resmen. Bütün gün koltukta uzanıp TV izlemekten başka da çarem yok ne yazıkki. Ama bu hastalık, cumartesi günümün futbolla geçmesine bir araç olmuş oldu.

Chelsea - Burnley maçı ile başladı futbol günüm. Ancelotti aşısının tutmayacağını düşündüğüm Chelsea, beni şaşırtmaya devam ediyor. Yakın arkadaşlarım benim uzun süredir Chelsea taraftarı olduğumu bilirler. Chelsea'ye hayranlığım Galatasaray'ın 5-0 mağlup olduğu dönem öncesinde başlamıştı. Bu mağlubiyet bile sempatizanlığımı sonlandırmaya yetmedi. Sadece belirli bir süre kızgın kaldım Mavilere. Bu konu hakkında konuşmaya biraz daha devam edersem yazının amacı sapacağından, biz en iyisi Chelsea - Burnley maçına geri dönelim.

Burnley'in Manchester United ile yaptığı maçın tamamını canlı olarak izledikten sonra, Burnley'in bu sezon oynayacağı maçların az gollü geçeceği izlenimine kapılmıştım. Nitelim oynadıkları toplam 3 maçta 2 gol atıp 2 gol yediler sadece. Bu seriye Chelsea maçını da dahil ederek devam edeceklerini düşünenlerin sayısı oldukça fazlaydı İngiliz basınında. Bu genel düşüncenin aksine maçın çok tempolu ve Chelsea'nin farklı galibiyeti ile sonuçlanacağını düşünüyordum. Nitelim öyle de oldu. Chelsea hem ona olan güvenimi boşa çıkarmadı, hem de bahis kuponumunda Evsahibi +2.5 bahisiminin yanına artı işareti koymama imkan sağladı.

Maç, çok tempolu başladı. İlk 15 dakika geride kaldığında, Chelsea'nin net 3 gol pozisyonunun yanı sıra Burnley'in de 2 gol pozisyonunu izleme fırsatı bulmuştuk bile. Ancak 15'inci dakikadan sonra Burnley kendi sahasına kapandı, Çanakkale geçilmez taktiği ile gol yiyeceği dakikayı mümkün olduğunca ileriye çekmeyi çalıştı. Bu taktik işe yarıyor gözüküyordu. Ama ilk yarının sonunda Drogba'nın Anelka'ya "al kardeşim, dokun topa sonra da gel gol sevincini paylaş benimle" pasıyla Chelsea 1-0 öne geçtiğinde ikinci yarı başında farklı bir taktik uygulamak zorunda olacaklarının farkındalığı ile gittiler soyunma odasına.

İkinci yarı başladığında Burnley açık futbol oynamaya çalışırken, 5 dakika içinde önce Ballack'ın kafasıyla, daha sonra da A.Cole merkezli bir füzeyle bir anda 3-0 geriye düşünce ne açık futbol kaldı ne de direnç..! 3-0'dan sonra stand by modunda geçen bir maç izledik. Zaten maç da bu skorla sonuçlandı.

Ancelotti'nin "önce savunma sonra gol" felsefesiyle bir sezon nasıl geçer diye düşünürken, Ancelotti oynattığı bu seyir zevki yüksek futbol ile beni şaşırtmaya devam ediyor.

Bu arada Burnley kalecisi Brian Jensen'e ayrı bir parantez açmak lazım. Bodyguard kıvamındaki vücuduna göre çok çevik bir kaleci. Eğer o olmasaydı Chelsea bu maçı 6-0, 7-0 gibi tarihi bir skor ile kazanabilirdi.