12 Aralık 2009 Cumartesi

Geri Dönmek?

Cagliari - Napoli maçı için ilk yarı/ikinci yarı Napoli bahisini oynamıştım. Napoli ilk yarıda Lavezzi ile öne geçip devreyi de bu şekilde bitirdiğinde bu bahis tutar abicim demiştim. İkinci yarıda Pazienza'nın golü ile durum 2-0'a geldiğinde ise ne kadar kazanacağımın hesabını yapmaya başlamıştım ki Cagliari çok pis (!) bir şekilde geri döndü. Son 15 dakikada 3 gol bulup maçı 3-2'ye çeviriverdiler.

Bu sonuç bütün moralimi söküp çıkartmıştı içimden. Sırf bu yüzden Cagliari için ağzıma geleni söyledim durdum bir kaç dakika boyunca. Ancak sanırım bugün futbol tanrıları beni gerçekten seviyor olacak ki bütün beddualarımı kabul gördü ve Napoli son saniyelerde beraberlik golünü buldu.

Cagliari'ye kapak olsun...

Saha'nın Sırtı

Stamford Bridge deplasmanında Everton'a 1 puanı getiren golün fotoğrafı budur. Drogba serbest vuruştan gelen topu kafa ile uzaklaştırmak istiyor ama Saha'nın sırtı buna engel oluyor. 64. dakikada gelen bu gol ile skor tabelası artık 3-3'ü gösteriyor.

Cech: Noluyo Lan?

Bir önceki postumda futbola doyacağım bir hafta sonunun başladığını söylemiştim. Stoke City - Wigan maçını zevkle izlerken bugün oynanacak diğer maçlarda da en az bu kadar tempolu ve güzel futbol izleriz diye düşünmüştüm. Futbol tanrıları duymuş olacaklar ki Chelsea - Everton maçını bağışladılar bana ve sizlere.

Daha 12. dakikada Saha'nın kafa vuruşu sonrasında direkten dönen top Cech'in sırtına çarpıp ağlarla buluştu. Acıların çocuğu Cech yine şanssız bir gol gördü kalesinde. Ama bu gol sadece bir başlangıçmış meğer.

Chelsea 1-0 geriye düştükten sonra adeta tek kale oynadı ilk yarıda ve Everton'ı sahadan sildi. Bir sağdan geldier, bir soldan. Bir Drogba vurdu bir Anelka. Everton bu baskıya dayanamadı ve önce Drogba'nın harika plasesine daha sonra da Anelka'nın çok az futbolcunun becerebileceği vuruşuna engel olamadı. Chelsea futbolcularını attıkları iki gol tatmin etmemiş olacak ki tempo yapmaya devam edip Everton kalesini top atışına tuttular. Ama ilk yarının son anlarında saçma sapan bir gol yediler ve 2-2 ile soyunma odasının yolunu tuttular.

Maviler ikinci yarıya da baskı ile başlayıp Everton'a top göstermeyerek kaleyi dövmeye devam ettiler. Nitelim Drogba'nın golü ile de öne geçtiler. Bu gol sonrasında maç 5-2'ye kadar gider diye düşünmüştüm. Ama Ballı Saha yine bir duran top sonrasında takımına beraberliği getirdi. Bir duran topta ceza sahasına şişirilen topta Drogra kafayı vurdu, top bu Saha'nın sırtına çarpıp Cech'in üzerinden süzülerek ağlarla buluştu.

Bu acaip gol sonrasında Kerpeten Ali'nin meşhur repliğini söylermiş gibiydi Cech'in yüzündeki şaşkınlık ifadesi.

Cech: - Noluyo lan?.

Ancelotti bu gol ile 3-3'e gelen maçı çevirmek için çok çalıştı ama bu kadar şanslı bir Everton'ı yenmeleri pek mümkün gözükmüyordu. Nitelim maç sonunda da tabeladaki skor değişmemişti. Maça damgasını vuran ise iki sırt golü izlemiş olmamızdı...

Stoke City vs. Wigan Athletic

Futbola doyacağım cumartesi günü için çok güzel bir başlangıç oldu bu zevkli mücadele. İlk 20 dakikasında hakem oyun temposunu düşürmek için herşeyi yapsa da temponun yükselmesine engel olamadı ve güzel bir maç izleme şansı buldum.

Tuncay'ın deli danalar gibi koştuğu ve harika bir gol attığı maçta acaip şeyler oldu. Stoke City ikinci yarının başlama vuruşu ile beraber Wigan karşısında inanılmaz baskılı oynadı, Tuncay ve Fuller ikilisi en az 4-5 pozisyonu heba etti ama Wigan öyle bir zamanda öyle bir golle öne geçti ki Stoke şehri bir anda dondu kaldı. Maynor Figueroa orta sahanıın 5-6 metre önünden öyle bir serbest vuruş kullandı ki top ağlarla buluştuğunda kimse golün geldiğine inanamadı. Bazılarınız Bülent Korkmaz'ın Ali Sami Yen'de Diyarbakırspor'a attığı golü hatırlarlar. İşte Figueroa'nın golü ile bu golün ters açıdan izlemiş gibi olduk.

Bu gol sonrasında Stoke şoku çabuk atlatıp Ryan Shawcross ile Figueroa'nın harika golünden sadece 2 dakika sonra beraberliği yakaladı ve golün hemen ardından yine Tuncay ve Fuller ile mutlak gol şanslarını haybeye harcamaya başladı. Ben de maç Wigan'a dönüyor diye düşünmeye başlamıştım. Zaten Wigan az kalsın haklı çıkartacaktı beni. Son dakikalarda bir penaltı kazanıp (ki penaltı pozisyonun kahramanı %100 ofsayt) topu Sorensen'e (ki Sorensen de penaltı kullanılırken kale çizgisinin 2 metre önünde) nişanlamasalardı, Stoke son ve çok acı bir şok ile karşı karşıya kalacaktı.

Sonuç olarak Stoke kendi evinde iki puan bıraktı ama Tuncay'ı kazandı. Stoke taraftarı maç boyunca Tuncay lehine tezahuratlar yapıp, kendisine olan sevgilerini gösterdiler. Tuncay da onların yüzünü kara çıkartmamak için çok çalıştı. Tony Pullis bu saatten sonra Tuncay'ı kolay kolay harcayamayacaktır.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Kargalar Soğuk Havada Donarmış...


Sivas maçından hemen sonra söylemiştim, Mustafa Denizli'ye karşı hislerim liseli çocukların aşkı gibi olduğunu. İlk iki gün çok seviyorum ama üçüncü gün nefret ediyorum. Üzülmez'i kıskanıyor ve kendisine "deli" denmesini istiyor sanırım.

Maç için analiz yapmaya gerek var mı bilmiyorum açıkçası. Toraman gözümüzün içine baka baka stoperlerin arasına sıkıştı Dzagoev’i takip edeyim derken, Denizli'de Necid-Krasic-Dzagoev üçlüsünden o kadar korkmuş ki Manchester deplasmanına çıkar gibi 7 defans oyuncusu sürdü sahaya. Her ne kadar İbrahim Kaş sağdan bindirmeye heveslisi olsa da oyun okuma kabiliyeti yerlerde süründüğü için ilk golü o ve takipçi Toraman sayesinde yemiş olduk.

Böylece bakkaldan enerji içeceklerini söyleyip, Absolut'a sarılmanın zamanı gelmişti ki Tello İngiltere deplasmanında attığı golün çok daha kolayını Dolmabahçe'de kaçırıverdi. İçki masasına yönelirken bir anda birbirimize sarılıyor olacaktık o pozisyonda golü atabilseydi.

CSKA'nın doping soruşturmasından sonra bu kadar moralli oynaması beni şaşırttı açıkçası. Bir sezonda 3 teknik direktör ve doping skandalları ülkemizde bir takımın başına gelse futbolcuların eminim maçla ilgisi falan olmazdı. Buna ek olarak teknik direktörünün Beşiktaş'ı çok iyi seyrederek maça başlaması (orta sahasını çözmüştü Beşiktaş'ın) oyunun belli bir kısmında Rüştü ile başlayan 50 metrelik oyun sahasında 7-8 Beşiktaşlı oyuncu görmemize neden oldu. Üstüne de Ernst-Fink ikilisi kilitlenmiş bir Beşiktaş izlemek işkencenin hallicesiydi Soğuk duş olarak bir de İnceman değişikliğini yapınca Denizli king tabiriyle "Rıfkı" yı yemiş olduk.

Artık bir gerçeği görmek lazım. Bu takımın gol pozisyonuna girme sıkıntısı yok ama gol atmayı becerememe sıkıntısı var. 10 metre ve altındaki mesafelerden kaleyi bulamayan veya kalecinin üstüne vurulan şut sayısı korner sayımızı geçiyor bazı maçlarda. Sezon başında da söylemiştik. Evet belki Porto ve Lyon ile güzel maçlar çıkarıp Şampiyonlar Ligi'ne hazırlandık ama biraz da Avrupa'nın düşük lig takımlarıyla oynayıp gol idmanı yapmak gerekliydi.Hazırlık maçı da olsa antremandan daha etkilidir gerçek doksan dakikalar.

İbrahim Üzülmez Krasic muhabbeti uzun süre unutulmaz heralde. , (muhabbet diyorum çünkü gülüşmeye bile başladılar bir ara) sonradan öğrendik ki Krasic, transferi hakkında konuşmuş Üzülmez ile :). Liverpool'a transfer olmak istiyormuş ama CSKA izin vermiyormuş vesaire vesaire..

8 Aralık 2009 Salı

İşte Cate İşte Gate ("Kapı")

Yunan futbolunu yönetenler bizimkilerden de sabırsız gerçekten. Önce Olympiakos, Anorthosis ile harikalar yaratan Temuri Ketsbaia'yı ligde oynanan 2 maçta alınan 4 puan sonrasında kovup yerine Zico'yu getirdi. O zaman bu kararın sebepleri hakkında mantıklı bir açıklama gelmemişti.

Panathinaikos tarafı da ezeli rakibimiz hoca kovarda biz kovamaz mıyız diye düşünmüş olacaklar ki Henk ten Cate'ye kapıyı gösterdiler. Henüz ne Pana yönetimi ne de Ten Cate'nin ağzından bu olayın iç yüzü hakkında açıklama gelmedi ama sebep geçtiğimiz hafta sonu oynanan Olympiakos maçında alınan 2-0'lık yenilgi şüphesiz.

Ten Cate sezon sonunda Hollanda'ya döneceğini açıklamıştı ama Pana yönetimi önce ezeli derbideki mağlubiyet, arkasından da İstanbul'dan puansız dönülünce sezon sonunu beklemeden uçak biletini koyuverdiler cebine.

Hali hazırda ligde ezeli rakiplerinin sadece bir puan arkalarında ikinci sırada olan Panathinaikos, Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda Atletico Madrid'e elenip Avrupa Ligi'nin yolunu tutmuş, Galatasarayımızın bulunduğu grupta ikinci olarak bir üst tura çıkmayı garantilemişti.

Doping ve CSKA Moskova

Manchester United ile 3 Kasım 2009 da Old Trafford'da oynanan maçta doping yaptıkları tespit edilen Aleksei Berezutski and Sergei Ignashevich tedbirli olarak disiplin kuruluna sevk edildi. Bu iki futbolcu 17 Aralık'ta verilecek nihai karar öncesinde hazırlık maçı da dahil olmak üzere hiçbir müsabakada yer alamayacaklar. Hem CSKA hem Rus futbolu için kötü haber. Futbolun zirvesi olan Şampiyonlar Ligi'ne gölge düşürdüler.

2 futbolcuda birden doping çıkması da ayrı bir tartışma konusu olur. Bu bir rastlantı mı yoksa Moskovalı futbolcuların bir kaçına ya da tamamına bilinçli olarak mı doping içeren maddeler verildi?

Beşiktaş şanslı başladı güne. İnşallah bu gecenin sonunda da galip gelip UEFA Avrupa Ligi'nde aramıza katılırlar...

6 Aralık 2009 Pazar

Campeonato!!! Clube De Regatas Do Flamengo!!!

17 yıl aradan sonra Brezilya'da şampiyonluğa ulaştılar. 9 hafta önce ilk 5 içinde yer almayan Adriano'lu Flamengo Maracana'da şampiyonluğu kutluyor. Gremio ile oynadıkları maçta 1-0 geriye düştüler ama 2-0 geriye de düşseler 95.000 kapasiteli stadyumunda 100.000'i aşkın taraftarın olduğu Maracana'nın büyüleyici atmosferinde galip gelmemeleri gibi bir ihtimal söz konusu olamazdı.

Hüseyin Göçek......................!

Birazdan okuyacağınız cümleler için hepinizden şimdiden özür diliyorum. Dayanamıyorum, işte bu yüzden de yazmadan duramayacağım...

Ne güzel memleket yaaa. Mağlup ol, çık ağla salya sümük. Hakemlevvvv(r) hakkımı çaldı diye bağır çağır, herkesi tehdit et. Takımın deplasmanda ezilmiş, rezik olmuş ama sen başkanlık koltuğunu bırakmamak için kendi başarısızlığında hemen rakiplerine saldır. Gerçekten Fenerbahçe camiasına üzülüyorum. Aziz Yıldırım Fenerbahçe'ye çok önemli katkılarda bulunmuştur. Bunu kesinlikle inkar edemeyiz ama son üç senedir Fenerbahçe'ye verdiklerinin hepsini teker teker geri alıyor. Son 5 haftadır çok kötü top oynayan takımına bakmayıp, arabasıyla takla atan, elinin atar damarını kesen futbolcusuna tek kelime edemeyip maçtan sonra çıkıp hakeme, federasyona saldırıyor.

Böyle bir ülkede yaşıyoruz işte. Eyyamcılar ile, alın teri çalan ve milyonların bela okuduğu insanlarla dolu ne yazıkki canım ülkem. Federasyon huzurlu mu acaba şimdi? Mutlu edebildiler mi kendilerini uyaranları?...

Gelelim Hüseyin Göçek'e. Hiç kimse için bela okumadım bu yaşıma kadar ama bu DALKAVUK yüzünden 20 dakika boyunca bela okuyup günaha girdim. Adam (ki adam değil!!!) resmen maçı elleri ile çekip aldı Galatasaray'dan. Maç çıkışında kardeşime belirttiğim gibi hayatımda gerçekten de böyle karaktersizce bir yönetim görmedim. Çaldığı düdüklere inanmak mümkün değil. Kewell'a yapılan fauller, Arda'ya arkadan atılan tekmelere tek kelime etmeyen, kornere giden top için gözüyle görmesine rağmen aut veren bu adam, bayanlar liginde verilmeyecek faulleri verip resmen SATTI hem maçı hem kendini.

Kendi adıma Hüseyin Göçek denen adama bu maç için aldığı maaşı helal etmiyorum. İnsanların alın terlerinden, rısklarından çalınarak elde edilen para helal para değildir. Onun açısı çıkar elbet bir yerden. Sakın o zaman çıkıp ağlamasın hiç bir yerde...

Son söz de Erman Toroğlu'na. Sana ne Mustafa'nın yırttığı formasından?. Neymiş efendim formayı yırttırmazmış. Eğer kendine güveniyosan çıkart göster yönetmeliklerden bunun yasak olduğunu...