5 Ağustos 2010 Perşembe

Kewell...!

Haldun Üstünel çıkıp Harry ile devam etmeyi düşünmüyoruz dediğinde gerçekten çok üzülmüştüm. Galatasaray'ın bayrak adamlarından biri olacağına çok emindim çünkü..

Şükürler olsun ki, bu sene de bu kutsal forma altına izliyoruz Harry Kewell'ı.. Gerçekten kendisi de kutsal bu adamın. Bugün maçtan sonra, Galatasaray ve taraftarları olan bizler hakkında o kadar güzel sözler söyledi ki...!

Bugün sevgi günüm;

Seni de seviyorum Kewell...!

Yıl: 1989 "Cevat Prekazi"...

Çok uzun zaman oldu bir kaç kelam etmeyeli. Bir insan evladının iş hayatında yaşayabileceği en yoğun 8 ayı yaşadım belki de. Abartıyormuşum gibi gecelecek sizlere ama arkadaşlarım şahittir ki hafta içi, hafta sonu farketmeden günde ortalama 3 saat uyku uyuyarak geçti bu dönem. Hatta bu dönem öyle bir dönemdi ki, Kapalı Üst kombinelerinin çıktığından ve sonra da tükendiğinden haberim olmadı..

Peki geçti mi bu dönem dersiniz?. Tamamen geçmedi ve geçmeyecek ne yazık ki. Seçtiğim bu kariyer planında, tabir-i caizse eşşekler gibi çalışmak var bir ömür boyu. O yüzden, denetim sektörüne girmek isteyenler bu satırları okuyorlarsa tekrar düşünsünler :).

Son bir haftadır hadi artık geri dön blog yazılarına dedim durdum kendi kendime ama bir türlü oturup bilgisayarın başına yazamadım aklımdan geçenleri. Ama Cevat Prekazi sağolsun ki, bu yorgun bünyede öyle bir efkar yarattı ki, aldım biramı, açtım uzun süredir hasret olduğum tezahuratları dinlemeye başladım ve geçmişe, Galatasaray'a döndüm...

1984 doğumlu biri olarak 15 Mart 1989'daki Monaco maçından 2 hafta önce henüz 5 yaşımı doldurmuştum. Yani o dönemlere ilişkin pek fazla şey hatırladığım söylenemez. Ama 15 Mart gününü enteresan bir şekilde çok net hatırlıyorum.

Bilecik'de, çoçukluğumun geçtiği evimizde o zamanlar henüz 3 yaşında olan kardeşimle otururken, anne-baba işten gelip hadi kalkın arkadaşlara gidiyoruz diyerek üstümüzü giydirip çıkarttılar bizi evden aceleyle. Haliyle anlam verememiştim bu telaşın neden olduğuna. Koşa koşa gidip arkadaşlarının evine, oturduk hemen televizyonunun başına. Babamın adetidir yemeğin sofrada yenmesi; televizyon karşısında, salonda ya da odamızda yemek yemek yasaktı yıllarca, aile fertlerinin hepsi gelir, oturup hep beraber yerdik yemeğimizi. Ama bu konuda çok sert olan babamı televizyon karşısında yemeğine yerken görmek nasip olmuştu işte o gece.

Galatasaray, o zamanlar sebebini anlamamış olduğum bir şekilde Almanya'da Monaco ile Avrupa'da çeyrek final maçına çıkıyordu. Maç başlar başlamaz evde bir anda ses soluk kesildi. Babam tek kelime etmeden, sadece ayaklarını sallarayak, gözünü kırtmadan bakıyordu televizyona. Ben de o zaman averajın ne olduğunu bilmediğim için sorup duruyordum nasıl tur atlarız diye ama babadan tık çıkmıyordu. İşte bu anlardan birinde, babam öyle bir goooolll diye bağırdı ki, kardeşim korkup ağlamaya başladı bir şey mi oldu diye. Babam Cevadım, Cevadım nidalarıyla tutup havalara atıyordu beni. Bir an adımın Cevat olduğunu sanmıştım, o kadar yani :)... 1-0 öne geçen Galatasaray, o zamanlar kimdir nedir bilmediğim Weah denen insan azmanının golüne engel olamamıştı ama ilk maçta Kral Tanju'nun attığı gol ile aldığımız 1-0'lık galibiyet sayesinde turu atlayan taraf olmuştuk.

Maç sonunda, hem televizyondakiler ağlıyordu, hem de babam.. Ben ise şaşkınlıkla bakıyordum ona, birazdan ben de ağlayıp eşlik edecektim ona evden çıktığımızda (yoldan geçen tırların kornaları, silah ve korna sesleri vs. nedeniyle).

O gece, eve döndüğümüzde babamdan Prekazi'nin formasını istemiştim, çok net hatırlıyorum. Bilecik gibi küçücük bir şehirde olmadığı için, sabah ilk iş Eskişehir'de tanıdıklara aldırıp otobüs ile göndertmişti Bilecik'e ve öğlen uyandığımda yatağımın yanı başında duruyordu. 8 Numaralı o formayı 3 ay çıkartmadım belki de üstümden. O dönemlerde, mahalledeki herkes Prekazi diyordu bana. Ben o dönemlerde sevdim gerçekten Galatasaray'ı. O dönemden sonra yalvardım babama Ali Sami Yen'e götür beni diye 3 sene boyunca. Ta ki, üstümde 8 numaralı formayla Kapalı'ya ilk ayak bastığım 4 Kasım 1992'deki E.Frankfurt maçına kadar...

Bendeki Galatasaray sevdasının baş kahramanlarından Prekazi'yi, bugünkü maçta dinlemek, o şahane yorumlarını duymak, ağzından ne zaman küfür çıkacak acaba diye beklemek hem çok güzel, hem de çok duygusal geldi bana ve açtırdı birayı, oturttu bilgisayarın başına. Maç boyunca, Galatasaray'a duyduğu aşkı gördükçe daha da çok sevdim bu adamı..

Tekrar şükrediyorum bu adamı canlı canlı izleme fırsatını yakaladığım, Monaco maçını hatırladığım için...

Seviyorum seni Cevat...!

Bu videoyu izleyin, siz de daha çok sevin :)