23 Ekim 2009 Cuma

Sen Varya Sen...

Galatasaray, Ali Sami Yen'de Avrupa Ligi'nde evindeki ikinci maçını oynadı dün gece. İstanbul'daki ikinci maç ve aynen ilk maçtaki gibi başlama saati akşam 10.05. Maça gitmek eğlenceden çok işkenceye dönüşüyor bu yüzden. Taraftarlar maçın ilk 60 dakikasına kadar var güçleriyle bağıyor ama son 30 dakikada uyku saatlerinin gelmesinden olsa gerek için ses soluk kesiliyor.

Bunun bir de futbolcu tarafı var. Sabah 9'da antermana çıkan futbolcuların gece yatağa en erken saat 1'de giriyorlar. Sonra sabah tekrar antreman. Bu antremanlar her ne kadar rejenerasyon antremanı olsa da yazık insanlara.

Dün geceki maç hakkında konuşulacak çok fazla konu, tartışılacak çok nokta var aslında. Bunların içinde en önemlisi, bir kısım Galatasaray taraftarı ile yüce (!) Türk medyasının yorumları. Galatasaray takır takır topunu oynayıp, istediğini aldı 60 dakika içinde. Maç 4-1 olmuşken doyumsuz taraftarlar 5-6 olsun istiyor, takım kontraatağa çıkmaya çalışırken Elano veya Kewell, oyunu yavaşlaştığında bağırıp çağırıyorlar. Bu taraftarlar o kadar doyumsuz ki, hem maç 5-6 olsun diyor, hem de hafta sonu Fenerbahçe'yi yenmelerini istiyor takımdan. Kendilerine "bu maçta takım 90 dakika tempo yaptıktan sonra Fenerbahçe maçında yorgun düşüp ruh gibi dolaştığında ne yorum yapacakları " sorusunu sormak lazım aslında.

Taraftar olayını bırakıp maça döndüğümüzde, göze çarpan belirli noktalar olduğunu görüyoruz. Öncelikle Kewell'ın son 3-4 maçtır oyuna büyük oranda katkıda bulunması, tempoya ayak uydurması ve en önemlisi güçlenmiş olması çok şey katıyor Galatasaray'a. Sol bekten çok sol açık gibi oynayan Caner'in yerini kapatmak için en az 4-5 kere 40'ar metrelik deparlar atması futbol arzusunun hangi safhalarda olduğunu net bir şekilde gösteriyor.

Servet için de bir parantez açmak gerekiyor. Dün akşam bazen stoper, bazen sol bek oynadı hatta savunmanın solunda yer almasına rağmen Sabri'nin boşalttığı zamanlarda sağ bek pozisyonuna bile geldi. Garanti Bankası'nın Milli Takım için yaptığı reklam filmindeki Turko kahramanın ta kendisiydi bu performansıyla. Bükreşli forvet oyuncuları ile her karşılaştığında "Yıııııkk onu Servet" diye bağırdık ve her seferinde yerlerde yuvarladı adamları.

Diğer kahraman Keita'nın futbolunu tarif edecek bir kelime bulmam mümkün değil. Top kendisindeyken çok dağınık bir görüntü veriyor dışarıdan baktığınızda. Sanki top ayağına dolaşacakmış ya da rakip topu tek hamlede kapacakmış gibi gözüküyor ama nasıl yaptığını anlamadığım bir şekilde her seferinde rakibi geçiyor ve takımın yaratıcılık yükünü sırtlıyor.

Ama bence maçın asıl kahramanı ödülünü Elano'ya vermek gerekir. Oyun içinde hiç göze batmadan takımın en iyisi olmak büyük bir ayrıcalık ve yetenektir. Herkes Keita'nın önündeki boş alanı nasıl kullandığından bahsediyor ama kimse topun oraya nasıl geldiğini konuşmuyor. Maç boyunca oyun sol tarafta oynanırken ani bir ters topla sağ kanada çevirdi oyunu ve Keita'yı kulvarında koşturması için yapayalnız bıraktı. Keita çıktıktan sonra da aynı oyununa devam etti ama bu sefer topu tutan değil tutmaya çalışan bir Aydın vardı karşısında. Tam dört kez, ayağına gelen topu kontrol edemedi ve rakibe verdi topu Aydın hazretleri. Elano'nun yaptıkları bununla da sınırlı değildi. Örneğin, Ayhan ileriye çıktığında göbekte O'nun yerini kapattı, en kritik noktalarda çok akıllıca ve temiz faullerle oyunu soğuttu.

Nonda yine boş geçmedi, kankisi Keita'nın iki asistiyle yine iki gol bıraktı ağlara. (bu arada 3.golde Mustafa Sarp'ın Keita'ya topu verdikten sonra yaptığı 50 metrelik koşuyu dikkatlice izlemenizi tavsiye ederim)

Özetle, Galatasaray dün akşam akıllı futbol oynadı ve bol gol atıp rahat bir galibiyet aldı. Maç içinde sık sık aktif dinlenme fırsatı buldu ve maçın sonunda gruptan çıkmayı hak ettiğini bir kez daha gösterdi.

Artık herkes sabırsızlıkla hafta sonu oynanacak derbiyi beklemeye koyuldu...

Hiç yorum yok: