Erman Torolu'nu oldum olası sevmem. Söylenenlere göre Maraton'da yayın başlamadan önce viskisini içermiş. Tabi viskiiy içince kafası güzel olur ve çıkıp yayına başlar sallamaya. Galatasaray'ın ya da Fenerbahçe'nin mağlup olduğu haftalarda yüzünde iğrenç bir mutluluk ifadesi olur. Mağlubiyetlerden sonra teknik direktöründen futbolcusuna, yöneticisinden taraftarına kadar önüne gelen herkes için negatif yorumlarını sıralar. Hakem hatalarında hakemlerde art niyet ararken hakemleri karaktersizlikle suçlar, kişiliklerine saydırır.
Kendisine neden bu kadar güveniyor anlamak mümkün değil. Adam sanki futbol profesörü(!). Ankaragücü'nde futbol oynadığını hatırlatıp durur ama futbolculuğunda öyle çok başarılı olmadığını söyler büyüklerim.
Hakemliği de ayrı bir efsanedir. Paşamız kendisini bırakın Türkiye'nin, Dünya'nın en büyük ve en başarılı hakemi olarak görür. Ali Sami Yen'de Hayrettin'in hediye ettiği 2 gole rağmen 3-2 kazandığımız maçın sonlarında Collina'nın oyundan çıkan Hagi'nin yanına gidip onu tebrik etmesini "bu hakemlik değildir, zaten bu adam hakem de değildir" cümlesine benzer bir şekilde yorumlamış olması megolamanlığının en önemli kanıtlarındandır. Maraton'da her hafta bir hakemi kurban seçip ağzına geleni söyleyen Toroğlu, cümle aralarında ne kadar iyi hakem olduğunu, anılarından da bir kaç alıntı yaparak vurgular. Ama aslında o kadar da muhteşem değildir. Efelik taktiği ile geçmiştir koskoca hakemlik kariyeri.
Gelelim Toroğlu'nun kabadayılık ve hakemliğin padişahlığı ünvanlarının çürütülmesine...
Öncelikle hakemliğinden başlıyorum.
Toroğlu'nun hakemliğinin nasıl olduğuna Devler Ligi maçlarındaki yönetiminde şahit oluyoruz. Futbol sahasından en az 5 kat küçük basketbol sahasında koşmaktan aciz, bağıra çağıra, dayılanarak yönetiyor maçları. Super Lig maçlarında bariz penaltıyı göremediği için hakemleri bereriksizlikle, bazen de cesaretsizlikle ve korkaklıkla suçlayan Erman Bey, 2 metre önünde Hayrettin'in Bayram'a attığı tekmeyi görememiş, yüzde 1 milyon penaltı olan pozisyon için devam kararı vermiştir. Bayram'a da "kaaaaalk, yok bir şey pozisyonda" diye bağırmayı becerebilmiştir. Bu hareketle hakemlik kariyerindeki başarılarına bir yenisini eklemiştir.
Bu arada bizlere Erman Hoca'yı izleme fırsatını sunan Acun'dan ve Devler Ligi'nden Allah razı olsun. Bir hafta önceye kadar bütün hakemler için ağzına geleni söyleyen Erman Toroğlu baktı ki hakemlik hakikaten zor iş, bu haftaki Maraton'da bütün hakemlerin en büyük savunucusu oluverdi.
Şimdi gelelim kabadayılık olayına. Bütün futbolseverler bilirler Erman Toroğlu'nun ne kadar sert imaja sahip biri olduğunu. Canlı yayındaki konuşma tarzından tutun yolda yürüyüşüne kadar tam bir kabadayıdır kendileri. Ne yalan söyleyeyim, bende kabadayı olarak görürdüm bu adamı. Ta ki, 2008 yazının sıcak bir Cuma gecesinde şahit olduğum olaya kadar.
10 kişilik bir arkadaş grubuyla İstanbul gecelerinde biraz vakit öldürelim deyip çıktık yola ve kendimizi Cahide'nin kapısından içeriye atmayo başardık. İçeriye girmemizi takiben 10 dakika içinde beyaz gömleği ve lacivert kot pantolonunun altına giydiği Nike Air spor ayakkabısı ile Erman Hoca girdi mekana. Yanında yine onun yaşlarında bir arkadaşı vardı. Meraklı bakışlar arasında geçti bir köşeye ve başladı içmeye. Yaklaşık 1 saat sonra bir şahıs yanaştı yanına ve "Yalan yanlış yazılar yazmak gazetecilik mi?" diye sordu ve bağırmaya başladı. Erman Hoca bir anda sustu, suratı kıpkırmızı oldu ve tek kelime edemeden mekandan çıktı. Olayın iç yüzü daha farklıdır belki ama gördüklerim beni hayrete düşürmüştü. Erman Hoca'dan daha sert, daha kabadayı insanlar da varmış dedim ve eğlenmeye devam ettim.
Bu arada bu postu atmak için klavyenin başına oturma nedenimin bambaşka olduğunu belirtmek isterim. Konu alsında ne Erman Hoca'nın hakemliği ne de karakteri ile ilgili değildi . Ama Erman Hoca'nın dün akşam Kayserispor - Ankaragücü maçında Makakula'nın yaptığı hareket için söylediği sözleri tekrar izleyince gaza gelip yazdım aklıma geleni.
Makakula dünkü maçta rakibine öyle bir hareket yaptı ki en az 5 maç ceza almalı bu yüzden. Önce rakibinin boynuna sarıldı ve başladığı künde hareketini başarıyla bitirerek çimlere buluşturdu rakibini. Sonrasında ise yerdeki rakibinin yüzüne doğru öyle bir tekme savurdu ki...
Gerçekten Allah korudu ve rakibinin yüzüne gelmedi o tekme. O tekme isabet etmiş olsa ne ağız ne burun kalırdı Ankaragücü futbolcusunda. Bu arada bu kareket esnasında topun yakınlarda olmadığını da belirtmek gerekir.
Bu pozisyon için Erman Hoca, Makakula'nın kasti bir harekette bulunmadığını, amacının rakibine zarar vermek olmadığını ve bu yüzden kartı gerektirmediğini söyledi. Ömr-ü hayatımda böyle bir yorum duymadım.
Vaktiniz olursa lütfen bahsi geçen pozisyonu inceleyin ve Erman Hoca'nın mı yoksa benim mi haklı olduğuma karar verin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder