26 Şubat 2010 Cuma

Dün Geceden Geriye Kalan

Dün gecenin şokunu üstümden atmak uzun bir zaman alacak sanırım. Bu kadar iş yoğunluğunun arasında iki dakikada bir penaltı pozisyonu aklıma geliyor ve yağdırmaya başlıyorum küfürleri. Maçı satan hakemler yüzünden bugün de günaha girmeye devam ediyorum anlayacağınız. Sabahtan beri her blogda pozisyona ve hakemlere ilişkin yazılar ve fotoğraflar atılıp duruyor, çünkü hepimizin içine oturdu gerçekten.

Ama ben dün geceden geriye kalmasını istediğim tek şey olan harika kareografiye ait bir fotoğraf ekleyeceğim, bir nebze dağıtır kafalarımızı belki de.

25 Şubat 2010 Perşembe

Göz Göre Göre...

Ne maç öncesindeki o heyecanımı anlatabileceğim uzun uzun, ne de maç hakkında uzun uzadıya analiz yapmaya çalışacağım. Bir hakemin, önündeki pozisyonu göre göre es geçti. Eğer o penaltı değilse dünyanın hiçbir yerinde penaltı falan çalmasınlar bundan sonra.

Bu mübarek kandil gecesinde bana ettirdiği küfürler ve ettiğim beddualar için girdiğim günahların hepsini kendisine havale ediyorum. İnşallah günün birinde yaptığı bu emek hırsızlığının cezasını kat ve kat çeker.

Fifa oyun kurallarında tanımlanan ve penaltıya sebebiyet veren 10 ihlal ile bitiriyorum yazıyı, çünkü daha fazla yazacak ne gücüm ne de moralim var.

Ceza sahası içinde;

(1) Rakibin üstüne çıkmak
(2) Rakibe küfür etmek,
(3) Topa dokunmadan önce rakibe vurmak,
(4) Rakibini bozmak,
(5) Rakibi çelme takmak ya da takmaya teşebbüs etmek,
(6) Rakibi tutmak,
(7)Topla eliyle bilerek oynamak,
(8) Rakibe vurmak ya da vurmaya teşebbüs etmek,
(9) Rakibe tükürmek,
(10) Rakibe tekme atmak ya da atmaya teşebbüs etmek...

Turlayalım

Hepiniz METİN gibi oynayın,
Yenilmektek sakın KORKMAYIN!!!
RUHUNUZU Koyun bugün ortaya,
ASLAN gibi çıkın sahaya,
ASLAN gibi çıkın sahaya...!

21 Şubat 2010 Pazar

6-2'den Tavşan Yapmak

Bu geceki Real Madrid - Villarreal maçının özetidir.

Cristiano Ronaldo hem attı hem attırdı hem de penaltı yaptırdı ve tavşanın oluşmasında başrolü oynadı. Kaka ve Higuain attıkları 2'şer golle tavşanı ortaya çıkardılar. Xabi Alanso da eksik olan kulakları ekledi gon golü atarak.

Barcelona kaçıyor Real Madrid kovalıyor. Gönüller bu kovalamanın bir an önce bitmesi ve Madridimizin liderliği ele geçirmesini ister. Umarım en kısa zamanda dilekler gerçek olur :)

Mucize Yaratmak...!


Çizgiyi Geçti mi?

Holosko'nun kafa vuruşu ve Franco'nun kurtarışı. Lig Tv'de Feyyaz Uçar çizgiyi geçmiş derken Hakan Ünsal çizgiyi geçmediği iddaa etti. Belki de ilk defa Hakan Ünsal ile aynı fikirdeyim. Topun tamamının çizgiyi geçtiğine inanmıyorum. (Lig TV'nin pierosunu bekliyoruz)

Öte yandan, top çizgiyi geçti mi geçmedi mi diye tartışırken Franco'nun harika kurtarışının kim vurduya gitmemesi lazım aslında.. 4 günde en az 5 kritik kurtarış yaptı Arjantinli. Kendine geldi mi dersiniz?

Bu arada Feyyaz Uçar'a da yazıklar olsun. Hakan Ünsal, Mehmet Topal'a yapılan müdahaleye penaltı derken Feyyaz da önce penaltı olduğunu kabul edip, oradan da yan hakemi zan altında bırakıyor ilk yarıda çizgiyi geçen topu görmediği için bunu da veremedi diyerek. Neden yan hakeme yükleniyosun, adamın alın terine laf söylüyorsun...
(edit: piero geldi, Gol değil..)

İstediğini Almak


Galatasaray’ın bu akşam İnönü’de yaptığını anlatacak en iyi iki kelime belki de. Forvet sıkıntısının baş gösterdiği, takımın ileri ucundaki Arda-Keita-Caner üçlüsünün yoğun maç trafiği nedeniyle yürüyecek hallerinin olmadığı bir dönemde, 4 gün içindeki ikinci önemli mücadeleden de alnının akıyla çıktı Aslanlarım. Belki çok yoruldular ama ruhlarını ortaya koyup inançla savaştılar bu gece de. Zaten onların Galatasaray formasını sırtlarında taşımanın en önemli nedeni de bu değil mi? Galatasaraylılık Ruhu..!

Maç başlamadan yaklaşık bir saat önce iki takımın da kadrolarını öğrendiğimde Frank Rijkaard’ın çıkartabileceği en iyi 11’i sürdüğünü düşündüm. Mustafa Denizli’nin ilk 11’i için ise aynı şeyleri söyleyemem kesinlikle. Bobo gibi bir silahın varken bu sezon sadece çatır çatır maaşını yemekle meşgul olan Nobre’yi oynatan Mustafa Denizli Rijkaard’ın aksine saçma sapan bir 11 sürmüştü sahaya.

Galatasaray Franco-Neill-Emre Güngör-Hakan Balta 5’lisinin önünde Topal-Barış-Elano-Keita-Caner 5’lisini monte edip en ucada Arda’yı yerleştirerek başladı maça. Herkes Rijkaard’ın Jo sürprizi yapmasını beklerken, O Jo’yu kulübede oturtmayı seçti. Naçizane görüşüm, Jo’nun kondisyonunun yeterli olmaması nedeniyle ilk 60 dakikayı gol yemeden atlatıp, son 30 dakika içinde Jo’yu oyuna sürüp, topu daha fazla ilerde tutmak ve sürpriz bir gol bulup Florya’ya 3 puanla dönmekti. Nitelim ilk 60 dakika içinde gol görmedi Galatasaray kalesinde. Ama bu demek değil ki, kalesinde pozisyon vermedi. Nobre’nin kaçırdığı iki net pozisyonun yanında Holosko’nun kafasını Franco çizgiden çıkarttı ilk 45 dakikada. İlk yarı sonunda Galatasaraylı futbolcular paparayı yemiş olacaklar ki, daha düzenli, daha sistematik ve en önemlisi daha organize başladılar ikinci yarıya. İkinci yarının ilk 15 dakikasında Elano’nun ayağından çıkan harika iki şut golün geleceğinin en önemli habercileriyle aslında.

Fularlı cici Hıncal Uluç’un “bu da hoca mı?” dediği Rijkaard, 60.dakikadan sonra Jo’yu oyuna sürerek haklı çıkarttı beni. Hıncal Uluç’a da kapak yaptı tabiri caizse. Galatasaray Jo’nun oyuna girişiyle ileride top tutmaya başladı, Jo’nun indirdiği topları kanatlara da yaymayı akıl ettiğinde ise Beşiktaş’ın konsantrasyonu bir anda koptu. İşte tam bu anda Büyün Kaptan öyle güzel bir gol attı ki (Beşiktaşlı arkadaşlar bu gollere Bobo sayesinde alışıklar bu tip gollere) golün olduğunu Arda’nın gol sevinci için bizimkilere koşmaya başladığında anladım.

Skor 1-0’a geldiğinde maçı koparttığımızı düşünmeye başlamıştım. Ama Arda’nın sakatlığı ve oyundan çıkmak zorunda kalması bütün düşüncelerimi tek kalemde silmeye yetti. Jo ile Arda’nın ikili oyunları ve bunların sonucunda Keita’ya atılacak ters toplar ile ikinci golü bulup soğuk duş etkisi yaratacakken Arda’nın oyundan çıkışı ile iyice geriye yaslanmak zorunda kaldık. Son 10 dakikaya kadar skoru korumayı başarmışken kardeşimin “ulan oralarda faul yapmayın!!!” nidalarını takiben Gio’nun saçma faulü geldi. Ve sonrasında da gol. 3 puan alıp evimize dönecekken 1 puana razı olmak zorunda kaldık ne yazık ki.

Sonuç olarak 1 hafta içinde oynanacak 3 önemli maçın ikisini kazasız belasız atlatmış olduk. Şimdi sıra sonuncusunda…

Son sözlerim de maçın yardımcı hakemlerine gelsin. Turkcell Süper Lig’de Aleks Taşçıoğlu kadar kendine güvenen bir yardımcı hakem daha görmediğimi çok net bir şekilde söyleyebilirim. Kararlarında o kadar kararlıydı ki, yüzündeki ifadeyi gören futbolcular itiraz bile edemediler doğru düzgün. Diğer yardımcı hakem Tarık Ongun da her pozisyon sonrasında verdiği kararın nedenini bıkmadan usanmadan anlattı hem Beşiktaşlı hem de Galatasaraylı futbolculara. Ve en önemlisi büyük bir hata yapmadan, başarılı bir şekilde bitirdiler 90 dakikayı…