20 Mart 2009 Cuma

Kuponcu Baba

Geçen hafta bahislerimde sağladığım yüksek başarı oranı sonrasında, arkadaşlarım bu hafta için öneri istediler.

Çok fazla öneri vermeyeceğim, çünkü kuponlar yatarsa kulaklarımın bol bol çınlayacağını biliyorum.
Ama kendine güvenenler, internetteki bahis sitelerinden (nesine.com ve bilyoner.com hariç) aşağıdaki kupon ile şanslarını deneyebilirler.

(PS: Kupondaki bahis oranları süperbahis164.com internet sitesinden alınmıştır.)

----------------------------------------------------
Barcelona vs Malaga => Barcelona => Oran: 1.222 (edit: kazandınız)
D.La Coruna vs Betis => 1.5 üstü => Oran: 1.25 (edit: kazandınız)
Getafe vs Huelva => 1.5 üstü => Oran: 1.30 (edit: kazandınız)

Mallorca vs A.Madrid => 1.5 üstü => Oran: 1.18 (edit: kazandınız)
Numancia vs Gijon => 1.5 üstü => Oran: 1.20 (edit: kazandınız)
Osasuna vs Espanyol => 1.5 üstü => Oran: 1.30,(edit: kaybettiniz)

R.Madrid vs Almeria => R.Madrid => Oran: 1.30 (edit: kazandınız)
Sandanter vs Valencia=> 1.5 üstü => Oran: 1.25 (edit: kaybettiniz)
Sevilla vs Valladolid => 1.5 üstü => Oran: 1.22 (edit: kazandınız)
Villarreal vs A.Bilbao => 1.5üstü => Oran: 1.181 (edit: kazandınız)

Toplam Oran: 8.56

---------------------------------------------------

Şereftir Seni Sevmek

Yazık oldu...

2-0'dan kendi evinde 3-2 maç veriyorsun.

2 dakika içinde 2 gol görüyorsun kalende.

Kimse futbolculara suç bulmasın. Tek suçlu Bülent Korkmaz'dır. Soyadına layık olamadı. Korktu. Hem Hamburg ile Almanya'da oynanan ilk maçta, hem Trabzon'da ve hem de dün gece...

Ayhan ile Barış'ı defansa o kadar yakın oynattı ki Lincoln ile aralarında 25 metrelik mesafe vardı.

Skibbe varken Galatasaray öne geçme problemi yaşıyordu maçlarda ama öne geçtiğinde kolay kolay maç vermiyordu.

Fatih Terim gibi haddinden fazla cesaretli bir hocanın talebesisin sen. 10 kişi kaldığı maçlarda bile saldırın emri veren, Uefa Kupası Finali'nde "korkmayın, çıkın" diye bağıran İmparator'un talebesisin.

Hiç bişey öğrenemedin mi?

Bir de maçtan sonra çıkıp, pişkin pişkin "bütün değişiklikleri yerinde yaptım" diyebiliyorsun.

Takımı sırtlayan adam olan Lincoln'ü 3 haftada bitirdin. Yerine tercih ettiğin adam Hasan Şaş. 7 ay futbol oynamamış bu adam. Neye güvenip ne düşünüp alırsın oyuna.

Dün gece Sami Yen'de Hasan Şaş'ın kulaklarını en çok çınlatan benimdir heralde. Yanımdaki arkadaşım ("Emrah") zor sakinleştirdi beni. Kapalıdan çıt çıkmazken ben Hasaaaaannn nidalarıyla inlettim resmen koca kapalıyı. Hasan'ın kötü oynamak hakkı belki ama maç 2-2 iken, Hamburg'u 5'e 4 yakalamışken, ve en önemlisi ceza sahası cizgisi üzerinde Arda bomboşken saçma sapa bir orta yapmaya, bencilce oynamaya hakkı yok.

Ciddi anlamda çok fazla kızdım Hasan'a, çok ama çok fazla. Ama Hasan Şaş kötü oynadı diye yuhalanmayı hakeden bir adam değil. Bazı kendini bilmezler çok ayıp etti bu hareketleriyle.

Daha yazılacak çok şey var ama yazdıkça sinirleniyorum.

Arda ve Baros muhteşem oynadılar. Takımın geri kalanı da gerçekten iyi mücadele etti. Bu mücadeleyi gösteremeyen Bülent Korkmaz'dır (!) bu malubiyetin tek sebebi.

2-0 öndeyken maçı soğutmayı beceremeyen, maç 2-1 olmuşken hiç bir önlem almayan Bülent Korkmaz.

Son sözüm de Hasan Şaş'a. Hasan ya kendine çeki düzen ver, ya da futbolu bırak lütfen. Senin yerin ayrı kalbimizde. Böyle ruhsuz oynarsan, kendini bilmezler yine yuhlarlar seni, içim kaldırmaz üzülürüm.

Şereftir Seni Sevmez
Senle Ağalyıp Gülmek
Galatasaray Sevgisi
Sürecek Sonsuza Dek...

19 Mart 2009 Perşembe

Rafa Zenginler Listesinde...

Rafael Benitez'in Liverpool ile olan sözleşmesi bu sezon sonunda bitiyordu. Başta Marca ve As olmak üzere İspanyol medyası Rafa'nın Real Madrid'in başına geçeceğinden emindiler.

Premier Lig'te tepetaklak gitmeye başlayan Liverpool, Rafael Benitez'in sözleşmesini yenileme konusunda tereddütler yaşarken, önce Real Madrid maçlarındaki güzel futbol ardından Old Trafford'ta Manchester kalesine bırakılan 4 gol herşeyi değiştirdi.

Liverpool tuttu hocasının kolundan, masaya oturtup 2014 yılına kadar uzattı sözleşmesini. Sözleşme de sözleşme yani. Mourinho halt etmiş(!). Top sakalıyla, akıllarda menajerden çok mühendis izlenimi bırakan Rafa, 2014 yılına kadar toplamda yaklaşık 25 milyon sterlini cebine, kasasına ya da banka hesabına koymuş olacak.

18 Mart 2009 Çarşamba

Çeyrek Final Aşkına Ruhunuzu Koyun Sahaya...

19 Mart Perşembe günü saat 21.30'da.

Ali Sami Yen'de...

Yine tarih yazma andıyla.

Gömeceğiz Hamburg'u 90 dakika sonunda...

Giovani Dos Santos

Geçtiğimiz sezon Bojan Krkic ile Barcelona'nın genç yetenekleri olarak ortaya çıkan Giovani Dos Santos'un, sezon başında Barcelona'da patlama yapacağını bekliyordu herkes.

Giovani, hiç kimsenin beklemediği bir anda, çok şaşırtıcı bir şekilde hem de yaklaşık 6.5 milyon Euro karşılığında Spurs'a transfer olmuştu. Bu transferin arkasında Ramos'un olduğunu bildiğim için, Giovani için bulunmaz bir fırsat olduğunu düşünmüştüm.

Spurs kariyerine çok kötü başlayan Gio, ilk onbirde yer bulamaz olmuştu. 2 aylık bir periyod sonrasında tam form tutmaya başlamıştı ki, Ramos'un kapı dışarı edilmesi ile bütün öz güvenini yitirip tekrar yolunu tuttu yedek kulübesinin. Durum o kadar kötüymüş ki bir anda Championship oyuncusu oldu.

Geçen yıl La Liga'da Barcelona forması giyen, şampiyonlar ligi maçlarında oynama fırsatı bulan Giovani Dos Santos, 8 ay içerisinde kendisini Championship takımı olan Ipswich Town'da buluverdi. 6 ay boyunca bu formayı giyecek. 14 Mart 2009 tarihinde atılan imzalar sonrasında Reading karşısında yedek kulübesinde yer alırken, dün oynanan Burnley maçında takımına beraberliği getiren gole imza attı.

Genç yeteğene yazık olmaması dileklerimle...

Il Genio

Zlatan Ibrahimović, insan üstü yaratık... Zaten yukarıda fotoğraf ta bu konuda ne kadar haklı olduğumu gösteriyor.

Zlatan'ın yeri benim için ayrıdır. İtalya Serie A'yı izlememin José Mourinho ile birlikte iki nedeninden biridir kendisi. İnsan olduğunu inanmadığım, kolları ve bacakları street fighter efsanesi Dhalsim'ı andıran, ayakları hiç olmayacak yerlere uzanan bir adam. Tsubasa gibi hiç olmayacak vuruşlara imza atan insan üstü yaratık. Aldığı paraları sonuna kadar hakeden, aktif futbolcular içerisindeki en büyük golcüdür.

Ibrahimović dikkatimi ilk kez Ajax forması altında oynarken çekmişti. Ajax'ın Groningen ile oynadığı bir maçı izlerken, spikerin Ibrahimović telaffuzu bir merak uyandırdı bende. İsveç vatandaşı olan Ibrahimović 'in soyadının acaba neden Ibrahimović olduğu merakını.

Ibrahimović, Bosnalı bir babanın oğluymuş meğer. Ailesi evlenir evlenmez İsveç'e göç etmiş ve Rosengard adında, göçmenlerin yaşadığı bölgeye yerleşmişler. Il Genio İsveç'te dünyaya gelmiş. Buna rağmen babasının genleri sebebiyle Osmanlı torunu, Anadolu evladı sayılır benim gözümde...

Zlatan'ın futbola Malmö Anadolu ve FBK Balkan takımlarında oynayarak başladığını öğrendiğimde ise bu adam kesin Türk demiştim. Bu konu hakkında da hemen araştırmaya koyularak detaylara ulaştım. Osmanlı devleti zamanında Anadolu'dan göç ederek Balkanlara yerleşen Türkler 1.Dünya Savaşı sonrasında, Balkan vatandaşları da ikinci dünya savaşı ve sonrasında İsveç, Norveç gibi ülkelere göç etmişler. Göç eden Anadolu evlatları, Almanya'da kurdukları Türkiyemspor gibi bu ülkelerde de küçük takımlar kurmuşlar.

Balkanlar ile Anadolu arasında gidip gelen Il Genio, son kararını Malmö FF kulübüne geçerek İsveç'ten yana vermiş ve 15 yaşında geçtiği bu kulüpte ilerleyen zamanlarda profesyonelliğe adım atmış.

Malmö FF İsveç 1.Ligi'nden düştüğünde, Zlatan için önemli bir fırsat doğmuş ve ikinci lig kariyeri çok başarılı geçmiş. Arsenal'in gerçek bir futbol menajerinden çok Championship Manager oyunu oynadığını düşünen menajeri Wenger, Ibracadabra'daki ışığı görmüş ve Arsenal'e almak istemiş. Wenger bu konuda biraz yavaş davranınca, Ajax Ibrahimović'i alıp kaçıvermiş Hollanda'ya.

Ajax günleri yedek kulübesinde başlayan Zlatan'ın futbolculuk hayatındaki dönüm noktası Ronald Koeman'dır. Koeman Ajax'ın başına geçtiğinde ilk işi 1.92'lik bu deve ilk 11 içerisinde yer vermek olur.

2001 yılında başlayan Ajax kariyeri 2004 yılında Juventus'a tranferiyle son bulan Ibrahimović'in, 4 Nac Bredalı oyuncuya işkence çektirerek, hepsini teker teker pazara yollayıp Nac Breda ağlarına bıraktığı gol hala konuşulmaktadır.(Bknz : Video)

Ajax yine çok karlı bir işe imza atarak, yaklaşık 8 milyon Euro'ya satın aldığı Zlatan'ı 19 milyon Euro'ya Juventus'a gönderir.

Il Genio, Juventus kariyeri boyunca golcü kimliğinin yanına, top taşıyan, ileride top tutan ve asist yapan forvet etiketini eklemiştir. Juventus'ta Trezequent'in yerini ele geçiren Zlatan için Juventus kariyeri, Juventus'un Calciopoli skandalı sonuncunda Serie B'ye düşürülmesiyle sona erer.

Yüce Moratti, eline gelen bu fırsatı değerlendirmek için her zamanki gibi paraya acımadı ve yaklaşık 25 milyon Euro'ya Zlatan'a çubuklu, pirelli reklamlı formayı giydirdi. Türk futbolcusunun imza törenlerinde yaptığı "ben küçükken bu takımlıydım" tarzı bir açıklamayla, Inter'in daima gönlünde yatan takım olduğunu söyledi.

Inter kariyeri çok başarılı başlayan Ibrahimović'in dünyadaki en iyi forvet oyuncusu olduğunu savunurken kafamda tek bir soru işareti bile yoktu. Mourinho'nun Inter'e imza atar atmaz Ibrahimović'in CR7'den çok daha iyi futbolcu olduğunu söylemesi beni haklı çıkartıyordu.

Ibrahimović'in kariyerinde muhteşem goller bulunuyor. Nac Breda maçındaki harika golünün yanında, İtalya ağlarına topukla gönderdiği gol ve daha niceleri. Muhteşem gollerine en yakın örnek ise hafta sonu Fiorentina ağları gönderdiği frikik golü. Yukarıdaki fotoğraftaki vuruşu sonrasında ağlara giden top, Il Genio'yu Tsubasa'ya benzettiğimde gülen arkadaşlarıma selam olsun.

17 Mart 2009 Salı

Zlatan Ibrahimovic

Bugün arkadaşlarla yaptığımız tartışmanın konusudur kendileri. Zlatan'a ilişkin uzun ve kapsamlı yazının mürekkebi kurumak üzere. En yakın zamanda blog sayfasına koyacağım...

16 Mart 2009 Pazartesi

Ah Forlan Ahh...

Bu hafta sonu yaptığım bahislerde şansın da yardımıyla büyük oranda başarı sağladım. Cuma günü Fenerbahçe maçından, cumartesi günü Liverpool ve Real Madrid maçlarından ve Bundesliga'dan... Pazar günü ise asıl kazanç günümdü. Yaklaşık 10 tane bahis yapıp 1 tanesi hariç hepsini tutturdum. Çok fazla para koymayı sevmediğim için 1 tanesi hariç kuponlarım en fazla 3 TL tutarındaydı.

Liverpool, bu yıl belki de en çok para kaybettiğim bahislerde başrolü kimselere kaptırmamıştı. Liverpool ve Everton arasında 2 haftada oynanan 3 derbi maçında da Liverpool'a oynamıştım gözüm kapalı. Anfield Road'taki kupa maçı 1-1 bittiğinde, Liverpool bunun öcünü lig maçında alır deyip, o maçın da berabere bitmesiyle yıkıldığım; lig kupası rövanşında ise Liverpool kesin tur atlar düşüncesiyle bir kez daha güvenip bir kez daha hüsrana uğradığım Liverpool'a. Hafta sonu ak sakallı bahisçi dede, Liverpool'a oyna diye tutturduğunda, gaza gelip son kez oynamaya karar verdim Liverpool'a. Eğer yine beni hüsrana uğratırlarsa bundan sonra yalnız yürüyeceklerdi. Yalnız yürümek istemeyen Liverpoollular, Manchester United karşısında hem de deplasmanda 4-1 ile kazanırken her gol sonrası gelen paraların katlanması beni mest etmişti.

Pazar günü maçlar oynanırken, bu haftanın ne kadar bereketli geçtiğini düşünüyordum içimden. Hemen, Bülent Abi'nin hafta sonu yayınlanacak maçları belirttiği hafta sonu futbol köşesine girip, hangi maçı canlı izlerken bahis oynamalıyım diye baktım. Gözüme ilk çarpan Atletico Madrid'in Vicente Calderón'daki Villarreal ile oynayacağı maç oldu.

Atletico Madrid'in fark atacağını düşündüğüm maç için, Atletico Madrid galibiyetine oynadıktan sonra, Galatasaray maçının bitimini beklemeye başladım. Galatasaray maçı biter bitmez maçı açtığımda Villarreal 1-0 öndeydi. Ben Madrid'in kulaklarını çınlatırken, o esnada kardeşim aydınlatıcı bilgileri verdi. Forlan 3.dakika içinde bir penaltı kaçırmış, Villarreal kalecisi de penaltı sonrasında panterleşerek muhteşem bir oyun oynuyormuş. Maçın izlediğim bölümleri kadarıyla, kaleci gerçekten de muhteşem oynadığına ben de hak verdim.

Atletico Madrid Maçı bir anda 3-2'ye getiriverdi. Ne olduysa bundan sonra oldu. Hafta sonu oynadığım bahisler içerisinde en büyük parayı 85'inci dakika oynanırken Madrid'in dördüncü golü bulacağına yatırdım hemen.

Madrid 3 dakika içerisinde 2 si Forlan ile olmak üzere toplam 4 gol pozisyonunu heba ettiğinde, saç baş yoluyordum televizyon karşısında. Villarreal son 2-3 dakika yüklenir, Aguero ile Forlan ikilisi son 2 haftadır yaptıkları gibi harika kontra atağa çıkar ve tabelayı dörtlerler düşüncesiyle ümidimi yitirmemiştim. Nitekim tahminlerimin büyük bir kısmı gerçekleşti. Villarreal son 2-3 dakika yükenirken, Aguero - Forlan ikilisi muhteşem şekilde kontra atağa çıktı. Aguero orta saha çizgisinin taç çizgisiyle kesiştiği noktada topu o kadar güzel kontrol edip Forlan'ın önüne o kadar güzel yuvarladı ki, koltuğumdan fırlayıp Forlan'ın topu kaleye doğru, yakınında tek bir rakip olmadan 35 metre sürmesine eşlik ettim bende. Maçın 92'inci dakikası içerisinde gerçekleşen o anlarda, ganyan oynayan amcaların start-finish düzlüğünde neden bağırdıklarını anlamış oldum. İçimden fırlayan kazanma arzusu, ağzımdan çıkan hadi olum, yürü olum nidalarının tek sebebiydi belkide.

Diego Forlan, 35 metrelik koşusunu bitirip kaleci ile arasındaki mesafe 2 metreye indiğinde, "vuuuuurr!" diye bağırmamla, Forlan'ın bir forvet oyuncusunun hayatında yapabileceği en mantıksız, en saçma vuruşla topu auta atması bir oldu. Akıllı TV'de ya da bazı spor kanallarında gösterilen en komik gol kaçırma videoları içinde kendine yer bulacağından emin olduğum o vuruş, bir taraftan Forlan'a olan güvenime, bir taraftan da büyük paralar kaybetmeme neden oldu.

Maçın üzerinden 2 gün geçti ama sinirim hala devam ediyor. İnşallah perşembe günü Hamburg oyuncuları Forlan gibi beceriksiz olurlar, sinir stres yerine sevinç kaplar içimizi.

15 Mart 2009 Pazar

Trafik levhalarını takip ediniz...

Hafta içinde Liverpool'dan 4 yiyen Real Madrid için Atletic Bilbao deplasmanının zor olacağını söylüyordu herkes. Ben, maçın zor geçeçeğini düşünmüyor ve aksine Madrid'in 5 atıp döneceğini düşünüyordum. Bir arkadaşımla konu hakkında tartışırken, bu maç 5-1 biter diye bir kehanette bile bulunmuştum. Madrid'in Bask bölgesinden 5 gol atıp döneceği fikrime kahkalalarla tepki vererek beni sinirlendirmeyi başarmıştı. 5-1'lik skor tahminimin ciddeye alınmamasıya yükselen sinir katsayım hırs ile birleşince, 2 gün boyunca 5-1'lik skoru anlatacak efsane bir fotoğraf bulmaya çalıştım. 2 günün sonunda ise muhteşem bir fotoğrafa ulaşmıştım. Hemen arkadaşımı arayıp, "önce maçı izle, sonra da pazar günü blogdaki yazımı oku" dedim. Yine beni ciddiye almayıp gülüp geçti.
Maçın ilk yarısını, önemli bir yemekte olduğum için izleyemedim. Ama sağolsun Madrid 2-0 öndeyken aramayan arkadaşım maç Bilbao gollerinde mesajlarla rahatsız ediyordu beni. Ama ben hala iddalıydım 5 olacağı konusunda. O kadar iddalıydım ki, ilk yarıyı izleyememe rağmen, ikinci yarı başlamadan güzel bir miktarda parayı Madrid +4.5 e bastım canlı bahiste. Sonrasında da koltuğa uzanıp bekledim ikinci yarının başlamasını.
Önce Huntelaar'ın ilk golü geldi. Bilbao'nun attığı her gol sonrasında beni rahatsız eden arkadaşımı korkularıyla baş başa bırakmak için taciz etmedim kendisini. Ama içten içe 5 olursa neler yapacağımın hayali kuruyordum. Dördüncü golde çok gecikmeden gelince, bir huzur kapladı içimi. 4 gol olmuştu ama hala içimde ufacık olsa da bir stres vardı, 5 olamaması korkusundan kaynaklanan. Marcelo'nun, Arif Erdem'i ya da Nobre'yi aratmayan artistlik uçuşuyla telefona sarılmam bir oldu. Penaltı atışı sırasında canlı yayın yapmak istemiştim arkadaşıma. Başına gelcekleri bilen arkadaşım Marcelo uçar uçmaz kapatıvermiş telefonunu.
Madrid penaltı ile beraber, tahminlerimi boşa çıkartmayarak Bilbao'yu 5'lik yapmıştı ama 1 değil 2 gol görmüştü kalesinde. Maç bittiğinde ilk düşündüğüm bulduğum fotoğraftaki A-1 yazısını montajlayarak A-2 yapmaktı. Bir anda düşen jetonla, aslında 5-1 lik skoru bildiğimi, arkadaşıma Bilbaolu futblcuların en fazla 1 gol atabileceğini söylediğimi hatırladım. Maç 5-2 bitmişti ama Heinze'nin kendi kalesine attığı gol beni ipten almıştı.
Arkadaşım beni arayana kadar blog sayfasında yazıyı yayınlamayacaktım. Arkadaşım beni arayacak, bloga girdiğinde yazıyı görmediğinde zeytin yağı gibi üste çıkarak, 5-2 oldu tutturamadın diye dalga geçecekti. Nitekim aynen böyle oldu. Biraz önce beni arayarak kendince dalgasını geçti.
Şimdi, dalga geçme sırası bende. Öncelikle, yazıdaki trafik hevhasını, sonra da 5-1 konusundaki açıklamalarımı kendisine armağan eder, eski işyerimde bir arkadaşımın dediği gibi, Madrid galibiyetinin tam da kapak konsepti etkisi yarattığı hatırlatırım.